Adâletin tâlibi değil talebesi olmak

Ahmet Tezcan

Ahmet Tezcan

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu, MİT TIR'ları davasında casusluk suçlamasıyla yargılanan milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması üzerine başlattığı "Adâlet" temalı Ankara-İstanbul yürüyüşünü tamamladı.

Devlet güvenlik-istihbarat birimlerinin yoğun çabasıyla bu eylemin provoke edilmesi önlendi ve tatsız bir hadise yaşanmadı.

Tema "Adâlet" olunca, kimsenin böyle bir eyleme yabancı kalması düşünülemez. CHP’nin son 15 yıl içinde dişe dokunur tek muhalefet çabası bu yürüyüş oldu. Girdiği her seçimi kaybederek konumu sorgulanır halden kurtulamayan Kılıçdaroğlu için, yürüyüş sonrasında “Genel Başkandı, lider oldu” yorumları yapıldı.

Aldığı rüzgârla 2019 Başkanlık Seçimi’ne aday olur, yahut yapılır mı, bilmem. İşin o kısmı ile ilgilenmiyorum.

Bu hadisede ilgilendiğim tek nokta yürüyüşün teması; Adâlet!

Çünkü "Adâlet" kavramının kişisel ve toplumsal gündemden bir an bile düşmemesi gerekir.

Adâletin her zaman ve zeminde dile getirilmesi, hatırlanması, hatırlatılması, talep edilmesi, uygulanması, ikame edilmesi, sağlamlaştırılması belki biricik insanlık görevimiz.

Olmazsa olmazımız, can damarımız Adâlet!

Nefes borunuzun kesildiğini düşünün; sizi yakaladılar, ellerinizi ayaklarınızı bağladılar, yatırıp bir bıçakla gırtlağınızı kestiler!

Kendinizi nasıl hissedersiniz?

Gırtlağı kesilen bir kişi o an ne hissederse, adâletin yokluğunda hissedilmesi gereken de odur!

Nefes alamazsanız; ölürsünüz!

Aldığınız nefesi veremezseniz; ölürsünüz!

Hayat; iki nefes arasında olandır. Hayatın dengesi budur!

O denge; adâlettir!

Evrende istisnasız her şeyde olduğu gibi, adâletin de bir başlangıç ilkesi var; "Rızâ"!

Hani rahmetli Neşet Ertaş yıllarca çığırıp durdu ya, “Rızâsız bahçanın gülü derilmez” diye, biz türkü zannedip dinledik, onun aslında “inandık” dediğimiz Kitab’daki âyetlerin en özlü tefsiri olduğunu hiç düşünmedik, girdiğimiz her bahçenin gülünü yolduk!

Rızâsız bahçanın gülü derilmez, ancak yolunur!

"Rızâ" meselesini anlamadan yola çıkan yorulduğuyla kalır!

Artık ilkokul öğrencileri dahi biliyor ki; her meselenin başlangıç ilkesinde kelebek esintisi kadarlık sapma, sonucu akıl almaz boyutta değiştiriyor! Başlangıç ilkesinden sapınca, istenilen sonuç asla elde edilemiyor!

Rızâ; kainatın yaratılışındaki başlangıç ilkesi!

Rızâ; insanın anne karnındaki oluşumunun başlangıç ilkesi!

Kânatın, insanın, toplumun yani her şeyin oluşumunun başlangıç ilkesi, "Rızâ"!

Bu kavram üzerinde çok durmamız, düşünmemiz, konuşmamız gerekiyor, çünkü bunu yapmadan "Adâlet"ten söz açmak, sadece aptal işi!

Rızâ; kabulleniş değil asla! İmân ne ise, "Rızâ" da o! “Dil ile ikrâr” yetmiyor, “Kalp ile tasdik” şart!

O halde "Rızâ" meselesinin de bir "Başlangıç İlkesi" var ki o ilke; "İhlâs"... Yani pürüzsüz içtenlik, lekesiz samimiyet.

Herhangi bir meselede “Râzı oldum” diyenin kalbinde zerre miktar tereddüt varsa hakikatte sözünün yalancısı, özünün inkârcısı demektir. O, kelimenin tam anlamıyla Yalancı Şahit’ten başkası değildir.

Her insan; kendinin şâhididir zirâ!

Ve insan her meselede olduğu gibi İhlâs’ı da sadece bir tek şeyle pürüzlü, lekeli, kirli ve kusurlu yapıyor; kendisiyle!

Kendisi; yani aidiyetleri ve duygularıyla!

Kıyısından köşesinden de olsa işin içine kendisini (aidiyetlerini ve duygularını) koyduğu zaman, içtenliğini, samimiyetini, ihlâsını kaybediyor. Çünkü ya kendisine ya da muhatabına, başkalarına aidiyetlerini ve duygularını dayatmış oluyor.

Dayatma eyleminin Türkçe’de bir karşılığı var; zorbalık!

İlkesel sapmanın adıdır zorbalık!

Samimiyetsiz her eylemin son durağı budur!

Samimiyetin tezahürü; söz değil eylem. Mesele; sözün öze, eylemin söze uygunluğunda. Söz ve eylem terazinin iki kefesi gibi müsavi olmadıkça, ihlâsın adâleti yerini bulmuyor. Akıl iki gözü bir etmeden doğruyu görmek mümkün olmuyorsa, söz ve eylemi bir etmeden de samimiyet doğmuyor.

"Adâlet, adâlet!" diye bağırmak, "Adâlet" yazılı dövizler ve giysilerle dere tepe düz gitmek, dağ bayır aşmak, yolları arşınlamak "Adâlet" talebinde ihlâsın adâletini sağlamıyor.

Sözün eyleminden râzı olmalı, eylemin sözünden! Yok başka çâresi!

Demem o ki; adâletin tâlibi değil talebesi olmadıkça, söz ve eylem birliği her iki nefes arasında yaşanmadıkça, bütün sözleri yel, bütün adımları yol alıyor, ömür boşa tükeniyor.

Yol almalı değil, yol olmalı dedikleri bu olsa gerek!

Çok haklıymış Vanlı Derviş Bayram abi:

“Bu işler adamı dişler Amedbaba, bu işler adamı dişler!

Devam Leylâ!

Diğer Yazıları