Abdülhamid’e göre Müslüman hanımların giyim biçimi

Prof. Dr. Metin Hülagü yazdı...

Prof. Dr. Metin Hülagü
Prof. Dr. Metin Hülagü

Abdülhamid, kadınların Avrupai tarzda giyinmelerini, modayı takip ederek milli benliklerinden uzaklaşmalarını, ince kumaştan mamul yaşmak ile örtünmelerini ve çarşafa bürünmelerini, bir dizi sebeplerden ötürü, uygun görmediği gibi kadınların dekolte tarzı bir giyim içerisinde olmalarını da tasvip etmemiştir. O, Müslüman hanımların böyle bir giyim içinde olmalarına tahtından indirilip sürgünde bulunduğu günlerde dahi karşı çıkmıştır.

Sermet Muhtar Alus’un tasviriyle çarşaf, ferace ve yaşmak giysileri kendi içerisinde şu suretteki bir değişime uğramıştır:

Dönemi hanımları her ne kadar çarşaf, ferace yahut yaşmak gibi giysilere bürünmüşlerse de çarşaf şekilden şekle girdi. Önceleri upuzun pelerinli, bom bol bedenli, eteğinin kenarı fırça şeritli iken gitgide darlaştı; pelerin dirseğe, kloş etek topuktan bir karış yukarıya kadar kısaldı. Peçe inceldikçe inceldi, vualleşti; kurdele ile enseden bağlanan başlar toplu iğnelerle biçimden biçime sokuldu.

Geçen asırda giyim şeklindeki değişime ilaveten saçların kestirilmesi ve yaptırılması, yüz görünümünü güzelleştirici unsurların kullanımında artış olması da söz konusu olmaya başlamıştı. 1900 yılı sonrasında, Hicazlılar, Acemler ve tiyatro kantocuları nezdinde itibar edilen gözlere sürme çekilmesi sair kadınlar arasında da teveccüh gösterilen bir güzellik unusuru olmuştu.

1919 Yılı Çarşaf Modelleri
1919 Yılı Çarşaf Modelleri

 

Giyim konusunda kadınların ölçülü olmaları gerektiğini düşünen Abdülhamid, dekolte giyinen hanımlarına kocalarının nasıl olup da müsaade edebildiklerini anlamakta zorlanmıştı. Hatta o, sürgün günlerinde haberdar olması üzerine, bazı Müslüman kadınların dekolte tarzı giyindiklerine pek inanmak istememiş ve söz konusu giyim tarzındaki kadınların şehirdeki Müslüman olmayan hanımların marifeti olduğunu ifade etmek suretiyle, hem söz konusu durumu Müslüman kadınlarına münasip görmemiş hem de işittikleri karşısında, bir nevi, kendisini teselli etmeye çalışmıştı.

Müslüman hanımların açık saçık suretteki bir giyim tarzı içerisinde bulunmalarının Allah’ın emirlerini çiğnemek anlamına geleceğini ifade eden Abdülhamid, bu yöndeki kanaatini ifade ettiği tarihlerde (1917) memlekette yaşanmakta olan kuraklık ve yiyecek içecek sıkıntısının da Allah’ın emirlerinin (hududullah) toplumsal olarak çiğnenmiş olmasından ileri geldiğine kani olmuştu.

Abdülhamid, bu konudaki gözlem ve düşüncelerini Doktoru Âtıf Hüseyin Paşa ile paylaşırken diyordu ki:

Ben, terakkiye tamamen taraftarım. Avrupa’da ne icat olunursa, memleketimize alınmalı, Avrupalıların iyi fikirlerinden istifade etmeliyiz. Fakat ahlakımıza dokunan şeylerden kaçınmalıyız. Ben Kadıköy hanımlarının şikâyetini haklı buluyorum.[2] 

İkdâm’da Kadıköy hanımları bir makale yazmış. Hanımlar hürriyeti suiistimal ediyorlarmış. Ne kadar fena! Bunların kocaları nasıl müsaade ediyor?

Kadıköy tarafta bir milyon Alman askerleri varmış... İslâm hanımları da, adeta dekolte, aralarında geziyorlarmış... Buna, hükümet siyaseten bu gibi şeylere karışmadı diyelim, ya kocaları nasıl müsaade ediyor... Hayır, hayır… Mümkün değil bunlar aile kadınları değildir. Muhtemelen şüpheli kadınlardır... Adeta Allah’ın emirleri tecavüz olunuyor.

 

Abdülhamid bu sözleri söyledikten sonra ayrıca şu beyanda bulunmuştur:

 

-       Tevekkeli değil, havalar kurak gidiyor. Yiyecek ve içecek bulunmuyor.[3]

 



[1] Safiye Kıranlar, “Değişen Kadın Kimliği Üzerine Bir İnceleme: İşgal İstanbul’unda Tesettür”, Akademik İncelemeler Cilt: 2, Sayı: 1, Yıl: 2007.
[2] Ziya Şakir, Sultan Hamid’in Son Günleri, s. 693.
[3] Âtıf Hüseyin Beyin Günlükleri, s. 454, 462; Ziya Şakir, Sultan Hamid’in Son Günleri, s. 693, 702-703.

Diğer Yazıları