Abdülhamid, Erdoğan, Kuran ve İsveç’in dün olup bugün kaybettiği erdem

Prof. Dr. Metin Hülagü

Prof. Dr. Metin Hülagü

İsveç, tarihte Osmanlı’dan himaye görmüş bir ülkedir. İnfirad politikasından vazgeçen Osmanlı Devleti’nin tarihteki ilk müttefiklerinden birisidir…

Ancak İsveç uzun bir süredir İslam, Kur’an ve Cumhurbaşkanı Erdoğan husumeti ile gündemi meşgul etmektedir.

Oysa ki İsveç bugün reddettiği erdemli duruşu, dahilde bir kısım çevrelerin muhalefetine rağmen, geçen asırda muhafaza edebilmişti.

İslam, Kur’an ve Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine sergilenen çirkinliklerin dün yasaklayıcısı olmuştu.

Bugün İsveç için geçerli olmasa da dün var olan, benimsenen ve kutsiyetine inanılan söz konusu erdemli duruşunun hikayesi şöyledir:

 

Abdülhamid aleyhinde geçen asırda Batı’da gazetelerde çıkan yahut dergi ve benzeri neşriyatta yer alan olumsuz mahiyetteki yazı ve tanımlamalar çoğu kere eski bir ataşeye, büyükelçiye, gazete muhabirlerine, turistlerin ifadelerine, yazılı basının bir başka unsurundan yapılan nakillere, siyasilerin beyanlarına, Jön Türk ve emsali Abdülhamid idaresine siyaseten muhalif olanların söylemlerine, Avrupa hükümetlerinin emrinde olan ya da onlarla iş birliğinde bulunan isimlerin beyanlarına… müstenit olmuştur.

Bu anlamda yabancı basına Abdülhamid ve idaresi aleyhtarı yazı ve alıntılara malzeme oluşturması ve kaynaklık etmesi bakımlarından Dorys Georges’in kaleme aldığı eser ayrı bir yere ve role sahip olmuştur. Dolayısıyla denebilir ki Batı’da olumsuz bir Abdülhamid algısının oluşmasındaki en belirleyici unsurlardan birisi Abdul-Hamid Intime adlı eser olmuştur.

Eserin orijinal dili Fransızca olup önce Paris’te basılmış, akabinde ise II. Abdülhamid’in Özel Yaşamı unvanıyla İngilizce başta olmak üzere birçok Avrupa diline tercüme edilmiştir.

Kitapta kullanılan Dorys Georges ismi ise esasen müstear olup yazarın asıl adı Alexandre Adonossi’dir.

Alexandre Adonossi, 1872-1874 ve 1878-1884 yılları arasında Sisam Adası beyliğinde bulunmuş, Girit valiliği yapmış ve ayrıca Osmanlı Devleti’nde bakanlık görevini üstlenmiş bulunan Konstantin Adossidi Paşanın oğludur.

Alexandre Adonossi, önceleri babası, daha sonraları ise bulunduğu konumun sağladığı avantajlar vesilesiyle London Times'ın İstanbul’daki alt muhabiri olarak çalışmıştı. Ancak kaleme almış olduğu eserinin Batı’da itibar görüp değer kazanması ise bazı sebeplere müstenitti. Öncelikle babasının Yıldız Sarayı’ndaki makamı onun kitabında vermiş olduğu bilgilerin güvenirliliğinin inkâr edilemeyeceği şeklindeki bir kanaatin oluşmasını sağlamıştı. Ayrıca kendisinin London Times’ın İstanbul muhabiri olarak görev yapmış olması da kendisine Batı’da muayyen bir ölçüde bilinirlik kazandırmıştı. Belki de en önemlisi, İstanbul’dan ayrılarak gitmiş olduğu Avrupa’da, Abdülhamid ve idaresi aleyhinde faaliyet gösteren Jön Türk Cemiyeti’nin etkin üyeleri arasında yer alması olmuştu.

Alexandre Adonossi ya da müstear adıyla Georges Dorys eserini siyaseten tarafsız yahut yansız bir surette kalmış değildi. Bilakis, Jön Türk hareketine aktif olarak katılmış ve nihayet Paris’e kaçmış ve zaten kitabını da Paris’te yazmış ve neşrini sağlamıştı. Adonossi, tarafsız olmak yahut tarafsız kalmak bir tarafa, Abdülhamid ve idaresine bütünüyle muhalif bir isim olarak hayat sürmüştü.

Yabancı basında sıklıkla yer alan Abdülhamid’in sarayında her dakika korku içinde yaşadığı; güvenliğinin hassasiyet ve hususi bir surette sağlandığı; zehirlenme korkusu nedeniyle yiyeceği yemeği önce kedi ve köpeklere tattırdığı; öldürülme endişesinin kafasında bir saplantı haline gelmiş olmasından ötürü söz konusu korkunun bir göstergesi olarak Yıldız Sarayı’nın gecelerinin gündüzleri kadar aydınlatıldığı şeklindeki aslı esası olmayan bütün haberlerinin kaynağı hemen bütünüyle Alexandre Adonossi’in söz konusu kitabı olmuştu.

Dorys, söz konusu eserinde Abdülhamid’i hakikaten de fazlası ile aşağılamıştı. Gerçekle alakası olmasa da babasının makamının gölgesinde kaleme almış olduğu Abdülhamid ve Yıldız Sarayı’na dair anlatımlarında, o tarihlerde 42.000.000 insanın hükümdarı olan Abdülhamid'i kınarken son derece tavizsiz ve oldukça acı ve yıkıcı bir üslup kullanmıştı. Abdülhamid’in, değil başkaları, kendi çocukları ve diğer akrabaları tarafından bile nefret edilen bir canavar olduğunu iddia etmiş; onu tarihteki bir başka Borgia olarak nitelemiş; kendi sarayında pek çok masum insana ilaveten İstanbul'da ve imparatorluğun hemen her yerinde binlerce mazlumun celladı olduğunu belirtmiş ve tahtını gasp ettiği öz kardeşi zavallı Beşinci Murad’ın başına adeta gardiyan kesildiğini birer hakikatmişçesine yazabilmişti.

Dorys, o günkü dünyanın önde gelen hükümdarlarından biri olmasına rağmen, Abdülhamid için hiç de hoş olmayan birçok ad, lakap ve sıfatlar kullanmaktan da kaçınmamıştı.

Dorys’e göre Abdülhamid:

 

Türkiye'nin yeni doğan anayasasını boğan gölgesinden korkan bir ödlek; kendisi son derece zenginken kendi ailesini zor durumda bırakan bir cimri; doğru heceleyemeyen ancak böyle olmasına rağmen Çin kurnazlığına sahip olan ve amacına ulaşmak için hiçbir şeyden vazgeçmeyen bir cahil; dehşete kapılmış bir monomanyak; her an bir suikastçının bıçağı veya kurşununun kendisine isabet etmesini düşünen ve sadece muazzam bir irade gücüyle canlı bulunan ve Bavyera'nın çılgın Kralı Ludwig'inkinden çok da uzak olmayan eksantrik bir enkaz

 

olmaktan başka bir şey değildi.

Eserinde Abdülhamid’in çocukluk yıllarında da değinmiş olan Dorys onu kötü niyetli insan düşmanı olarak tanımlamıştı. Dorys’in Abdülhamid’in yetişkin yahut olgunluk yıllarındaki karakterine ilişkin analizleri de son derece acımasızdı. Eserde Abdülhamid’e ait var olan tek bir erdemden söz etmek hemen hemen imkânsız gibidir.

Kitabında Abdülhamid’i oldukça bayağı suretteki niteliklerle ele alınmış olan Dorys’e göre:

 

İçinde bulunduğu doyumsuzluk hali ve sahip olduğu acımasız canavarca halet-i ruhiyesi ve ayrıca bütünüyle ilkesiz oluşu, Abdülhamid’i yönettiği imparatorluğun lanetlisi haline getirmiştir.

 

Dorys, Abdülhamid’i kurnaz, düzenbaz, acımasız, sihre inanan ve bir dereceye kadar batıl inançlı ve sürekli can korkusuyla yaşayan biri olarak resmetmişti. Onun karanlıktan korktuğunu, bu nedenle de Yıldız Parkı'nın geceleri her daim pırıl pırıl aydınlatıldığını belirtmişti. Yine onun sessizlikten de ürperdiğini ve dolayısıyla bütün gece penceresi çevresinde bir aşağı bir yukarı yürüyen bir muhafız birliğine sahip olduğunu; casuslarının gecenin her saatinde kendisine rapor verdiğini; şüphelendiği adam ya da kadının akıbetinden esef edildiğini; itfaiyenin bile yangına müdahale etmeden önce kendisinden izin alması gerektiğini… ve çok daha fazlasını kitabında ileri sürmüştü.

Dorys’e göre Abdülhamid'in en sevdiği kitap Machiavelli'nin Prens adlı kitabıydı. Öyle ki; bu kitap onun devleti idare etmede rehberi durumundaydı. Ancak o, bu kitaptan öğrendiklerine kendi sinsi Doğulu dehasını da ilave etmişti.

Dorys’e göre Abdülhamid iktidara hile ile gelmiş, fakat o koltuğu bir daha ve asla bırakmamıştı. Zaman zaman güç karşısında, istemeyerek boyun eğse de sonraki zamanlarda kaybettiklerini geri almak için derin bir hesap makinesi gibi çalışmış, çaresizlik diye bir şeyin varlığını asla kabul etmemişti. Maruz kaldığı bir tehlikeyi atlatmak için yeni hokkabazlıklar geliştirmiş ve mucizevi kaçışlar gerçekleştirmişti. İçinde uzun zamandır beslenmiş olan intikam duygusu nihayeti itibarıyla onun nezdinde şehvetli bir zihinsel şölene dönüştürmüştü. Zahmetli bir tebaanın hayatının onun için hiçbir önemi yoktu, bilakis kan akması onun titreyen sinirlerini yatıştırıcı bir banyo rahatlığı sağlamaktaydı.

Dorys’e göre Abdülhamid tarihin anakronizmi halindeydi. O günün uygarlığı pekâlâ şaşırmış olabilirdi. Ancak o, yalnızca karanlık çağların herhangi bir halifesi kadar mutlak bir müstebit değil, fakat aynı zamanda gücü ve çılgın gaddarlığının hâkim olduğu her yerde bir bela gibi kontrolsüz bir şekilde hüküm sürmekteydi.

Dorys’in kitabında yer alan yukarıdaki beyanlar dönemin matbuatında sayfa sayfa yayınlanmış, Batı kamuoyları nezdinde Abdülhamid aleyhtarlığının dalağa dalga genişleyip kökleşmesine yol açmıştı. Babasının Saray’a mensubiyeti, kendisinin de Saray havası solumuş olması Dorys'in kitabında ifade ettiği beyanlarının, asılsız da olsa, kısa bir süre içerisinde Batı’da büyük bir ilgi ile yayılmasına ve kitabın muhtelif dillere çevirisine sebebiyet vermişti.

Dorys ve kaleme almış olduğu eser tabii olarak Yıldız Sarayı’nın hedefi haline gelmiş ve Sultan Abdülhamid’i fazlası ile kızdırmıştı. Bütünüyle fantezi ve hayal mahsulü olsa da böyle bir kitabın şahsı, idaresi ve Osmanlı Devleti aleyhinde Batı kamuoyları nezdinde uyandıracağı tesire fırsat vermemek için derhal diplomatik kanallardan girişimler başlatılmış, fakat söz konusu girişimlerden sadece İsveç'te arzu edilen sonucun alınması mümkün olabilmişti.

Orijinali Fransızca olan kitap İsveççeye de tercüme edilmiş ve henüz basılmış olsa da Sultan Abdülhamid’in iradesi ve Osmanlı hariciye nazırının İsveç hükümeti nezdindeki ricaları neticesi kitap, tanınmış İsveçli yazar ve gazetecilerden oluşan bir jüri tarafından kitabın suç unsurları içermediğine dair beyanda bulunulmuş olunmasına rağmen, İsveç Hükümeti tarafından yasaklanmıştı.

Diğer Yazıları