ABD'nin Hint-Pasifik hamlesi AUKUS Batı'yı böldü

ABD, Afganistan’dan çekilmesinin üzerinden bir ay geçmişti ki, Asya dünyasına yönelik yeni hamlesini açıkladı: AUKUS.

İngiliz The Guardian gazetesi AUKUS ittifakını şu şekilde tanımladı: Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD arasında, başlangıçta bir nükleer tahrikli denizaltı sınıfı inşa etmek, aynı zamanda Çin'in yükselişinin bir tehdit olarak görüldüğü Hint-Pasifik bölgesinde birlikte çalışmak için yeni üç yönlü bir stratejik savunma ittifakı.

Anlaşma kapsamında ayrıca, istihbarat ve kuantum teknolojisinin yanı sıra seyir füzelerinin satın alınması da dahil olmak üzere bir dizi alanda bilgi ve teknolojinin paylaşımı da yer alıyor.

AUKUS ile ABD, İngiltere dışında ilk kez bir ülkeye (Avustralya) nükleer denizaltı teknolojisinin bilgilerini paylaşacak.

AUKUS ittifakı, doğrudan Çin’i Hint-Pasifik eksenli olarak Güney Çin Denizi’nde kuşatmayı hedefliyor. Bu nedenle Çin, 15 Eylül’de yapılan açıklamadan hemen sonra tepkisini dile getirdi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian, ittifakın "bölgesel barışa ciddi şekilde zarar verme ve silahlanma yarışını yoğunlaştırma" riskini taşıdığını açıkladı.

Ancak ittifakın bir boyutu daha var ki, bu durum Batı’yı ortadan ikiye bölecek gibi duruyor.  Fransa, ittifaka sert tepki gösterdi. Bunun nedeni Fransa’nın Avustralya ile 2016 yılında yaptığı denizaltı anlaşması. 48 milyar Euro’luk anlaşmanın, Avustralya’nın nükleer denizaltı teknolojisini alarak üretime başlamasıyla iptal olması gündemde. Bu da Fransa’ya hem mali zarar verecek hem de stratejik anlamda Asya mücadelesinde olumsuz etki yapacak.

Çünkü Fransa, yaklaşık 2 milyon Fransız vatandaşı ve 7.000'den fazla askeriyle bölgede varlığı olan tek Avrupa ülkesi. Çin'in, Hint-Pasifik bölgesinde artan etkisine ilişkin Batı dünyasındaki artan endişelerden dolayı, Fransa, bu ülkeye karşı bir strateji üzerinde çalışıyordu.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Avustralya başta olmak üzere AUKUS’un taraflarına tepkili olduklarını gösteren açıklamalar yaptı. AUKUS’u “arkadan bıçaklama” olarak tanımlayan Le Drian, Avustralyalılara da “Sözleşmelerimiz var. Avustralyalıların bize onlardan nasıl çıkmayı düşündüklerini söylemesi gerekiyor” diyerek anlaşmalarını kolay kolay iptal etmeyeceklerini ima etti.

Fransızların tepkisinde haklılık yok değil. Çünkü daha bir ay önce Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, Avustralyalı mevkidaşı Peter Dutton ile Paris'te bir zirve yapmış ve Çin'i Hindistan'da tutmak için daha geniş bir stratejinin parçası olarak denizaltılar üzerindeki ortak çalışmalarının önemini vurgulayan uzun bir ortak bildiri yayınlamıştı.  "Bu büyük bir hayal kırıklığı" dedi. Bu anlaşma bir günde kotarılmadığına göre, Avustralya Savunma Bakanı Dutton, o görüşmede ser vermiş sır vermemiş oluyor.

Daha ilginci Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 15 Haziran’da Avustralya başbakanı Scott Morrison'ı Élysée Sarayı'nda ağırlamış ve 12 denizaltı sözleşmesine iki ülke arasındaki ortaklığın ve güven ilişkisinin temel direği olarak atıfta bulunmuştu. Macron, o görüşmede “Böyle bir program, bilgi ve teknolojinin transferine dayalıdır ve gelecek on yıllar boyunca bizi bağlayacaktır” açıklamasını yapmıştı.

Özetle Fransızlar resmen uyutulmuştu ve bu durum onları daha da kızdırmış görünüyor.

AB yetkilileri de anlaşmaya tepkili. AB'nin Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell de hayal kırıklığını dile getirerek, yeni ittifaktan yalnızca medya aracılığıyla haberdar olduğunu açıkladı. “Bu ittifaktan daha yeni haberdar olduk ve bize danışılmadı bile. Güvenliğin üst düzey temsilcisi olarak farkında değildim ve böyle bir anlaşmanın bir gecede bir araya getirilmediğini varsayıyorum. Sanırım üzerinde uzunca bir süre çalışılmış.”

Borrell’in dikkat çektiği nokta önemli. AB yetkilisi, Batı medeniyeti içindeki müttefikleri ABD, İngiltere ve Avustralya’yı, sadece Fransa’dan değil AB’nin bütününden gizli çalışma yürütmek ve kendilerini devre dışı bırakmakla suçluyor.

Olayın bir başka boyutu da Afganistan çekilmesiyle başlayan ABD-AB geriliminin AUKUS ile birlikte tırmanma eğilimi. Çünkü AB içinde “NATO’dan bağımsız bir askeri güç oluşturulması” daha yüksek sesle yapılmaya başlamıştı. AUKUS anlaşması sonrası tartışma üzerine tuz biber ekmiş gibi gözüküyor.

Bir dikkat çekici boyut da ABD Başkanı Joe Biden’e duyulan tepki. Biden’in, Trump’tan farklı olarak Avrupa Birliği ile ilişkilerdeki sıkıntıları yeniden onaracağını uman AB liderliği, AUKUS ile birlikte büyük hayal kırıklığı yaşıyor.

Özetle, Çin’e karşı kurulduğu çok açık olan ittifak, Batı içindeki çatışmaları körükleyerek, Çin’in işine yarayacak gibi duruyor.

Peki anlaşmanın jeopolitik etkisi ne olacak?

ABD’nin Afganistan çekilmesini Çin’e karşı yeni bir planı devreye sokma olarak değerlendirmiştik. Zaten Haziran’daki G-7 ve NATO zirvelerinde de Çin ve Rusya mücadele ekseninde kararlar alınmıştı. Şimdi ABD’nin Asya’daki güçlerle beraber bölgesel ortaklıklar oluşturmaya çalıştığı görülüyor. Avustralya’dan sonra Japonya ve Hindistan ile ilişkilerin sıkılaştırılmasına çalışılacak. 24 Eylül’de, ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan liderleri Dörtlü bir zirvede bir araya gelecek. O zirveden çıkacak kararların da Çin ile mücadeleye odaklı olacağını tahmin etmek zor değil.

Özetle küresel rekabet giderek ısınırken, denizlerdeki mücadele de hız kazanıyor. Bu nedenle Mavi Vatanımızın önemini giderek daha da özümsememiz gereken bir döneme giriyoruz.

***

2023'E GİDERKEN İDLİB'TE NELER OLUYOR? -2

Bir önceki yazımızı bitirirken ek tespitlerimizi ve çözüm önerilerimize bir sonraki yazıya bırakmıştık. İdlib’de tekrardan biraz sular durulmuş gibi. Ancak birkaç gündür… Yarın öbür gün ne olacağını kestirmek zor.

Güvenlik Araştırmacısı Necdet Özçelik ve İdlib coğrafyasını çok iyi bilen ve takip eden Serhat Erkmen ile yaptığımız sohbetlerde, durumun kırılganlığını daha iyi anladık. Özçelik, Türkiye’nin şu an İdlib’de savunma pozisyonunda olduğunu vurgularken, Rusya’nın ve Suriye’nin açıkça Türkiye’yi M-4 karayolunun güneyinde istemediğinin altını çizdi.

Türkiye’ye yönelik saldırıların neredeyse tamamının ana ikmal yolunda gerçekleşmesine dikkat çeken Özçelik, şu duruma dikkat çekmekte:

- Rusya, hemen dibimizi havadan bombalıyor

- PKK/PYD terör örgütü Afrin-Azez-Tel Rifat hattında saldırılar yapıyor

- İdlib içinde ve çevresinde bazı silahlı gruplar saldırıyor.

Çarpıcı bir fotoğraf. Görüldüğü üzere saldırıların ortak hedefi Türkiye. Biz ise Rusya’nın bombardımanı hariç diğer saldırılara topçu ateşleriyle karşılık veriyoruz. Ek olarak sevkiyatlarla mevcut gücümüzü artırıyoruz. Ancak mevcut gücümüzü artırırken, sahadaki kırılganlığımız da artıyor. Çünkü hava savasını kullanamadığımız için karadaki unsurlarımız olası hava taarruzlarına karşı yeterli savunma sistemine sahip değil.

Peki ne yapabiliriz? Bazı öneriler var. Örneğin, Türkiye’nin İdlib’teki saldırılara karşı cepheyi genişletmek için Tel Rifat, Münbiç, hatta ve hatta terör örgütünün Kobani dediği Ayn el Arap’a operasyon…

Tel Rifat bilindiği üzere, Halep ile bizim terörden arındırdığımız bölgeler arasında neredeyse bir tampon bölge gibi. Zeytin Dalı Harekat bölgesinden kaçan çok sayıda teröristin de bu bölgede olduğu biliniyor. Dönem dönem buradan saldırılar da gerçekleşiyor. İşte Tel Rifat’a yapılacak olası harekat, dikkatleri buraya çekebilir. Ancak uzmanların uyardığı önemli bir nokta var: O zaman Ruslar da İdlib’de havadan hamle yaparsa? İşte bu sorunun yanıtını düşünmek bile istemiyoruz. Çünkü aktardığımız gibi Suriye hava sahasına hakim değiliz ve Rus hava güçlerine karşı savunma sistemimiz zayıf.

Bu nedenle öne çıkan çözüm önerisi bir an önce bölge ülkelerinin yeniden masaya oturması… Bunun için de en akla yatkın formül, halen devam eden Astana Süreci’nin üç aktörünün buluşması. Türkiye, Rusya ve İran liderleri arasındaki bir buluşma, İdlib meselesinin yeniden masaya yatırılmasına ve silahlı bir çatışma olmadan yeni bir rotaya sokulmasına fayda sağlayabilir.

Şam ile iletişim noktasında da önemli iddialar var: MİT Başkanı Hakan Fidan’ın, Suriye Ulusal Güvenlik Başkanı Ali Memlük ile Bağdat’ta bir araya geleceği ileri sürüldü. Henüz doğrulanmadığı için iddia boyutundaki görüşme gerçekleşirse şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü Türkiye’nin zaten diplomatik ve istihbari anlamda Şam ile temasta olduğunu duymayan yok.

Meselenin çatışma olmadan çözümü, 2023 seçimlerine doğru yol aldığımız bir dönemde Türkiye açısından büyük kazanç sağlayacaktır. Olası çatışma senaryolarında zaten göçmen sorunu, ekonomik sıkıntılarla boğuşan Türkiye’nin içeride ve dışarıda elini giderek zayıflatacağını görmemek mümkün değil.

Diğer Yazıları