2023'e giderken İdlib'te neler oluyor? -1

15 Temmuz saldırısını/işgal girişimini püskürttükten sonra Türkiye, içimizdeki ABD/NATO unsurlarını temizliğe girişti. Bu unsurlar karşımıza terör örgütü mensupları, etki ajanları, istihbaratçı vs. olarak çıkmıştı. FETÖ gibi devletin içine sızan unsurların da temizlenmesiyle Türkiye geçmişin bağımlılık ilişkilerini kırmaya ve daha bağımsız politika izlemeye başlamıştı. Bunun meyvelerini aldığımız yerlerden biri de Suriye iç savaşıydı.

Türkiye, NATO ile ilişkileri dengeye oturtup bölge ülkeleriyle ilişkilerini tamire başladı. Bu çerçevede oluşturulan ve Türkiye-Rusya-İran’dan oluşan Astana üçlüsü, Suriye’deki sorunun çözümünde etkin bir rol aldı. Astana üçlüsü sayesinde Türkiye;

- Terörle etkin mücadelesini Suriye’nin kuzey bölgelerine taşıdı,

- Sırasıyla IŞİD/DEAŞ, PYD/YPG terör örgütlerinin işgal ettiği mevzileri dağıttı,

- Suriyeli silahlı/silahsız muhalifleri Milli Suriye Ordusu çatısı altında topladı, güçlendirdi.

Şam yönetimi de bu çerçevede bazı mevziler kazandı. Bu da ağırlıklı olarak Rusya’nın askeri ve siyasi diplomasisi sayesinde oldu. Ancak her süreçte olduğu gibi bu süreçte de tıkanma noktası oldu. Suriye’de çözüme gidilirken iki tane tıkanma noktası öne çıktı:

- İdlib

- PKK/PYD terör örgütünün ABD desteğiyle işgal ettiği bölgeler

Özellikle 2020 yılının 27 Şubat gecesi, Türk tarihine kara bir gün olarak geçti. İdlib’teki masumları korumak için bölgede bulunan Türk askerlerine, Rus Hava Kuvvetleri’nce yapıldığı belirtilen bir hava saldırısı düzenlendi. Bu alçak saldırıda 34 askerimiz şehit düştü. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saldırı sonrası başlattığı Bahar Kalkanı Harekatı’nda Suriye kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bunun üzerine Rusya, Türkiye’yi masaya çağırdı. Zaten iki ülke arasında 17 Eylül 2018 tarihinde İdlib ile ilgili 10 maddelik bir mutabakat metni imzalanmıştı. Türk askerleri de bu çerçevede İdlib’de bulunuyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 Mart 2020 tarihinde Moskova’ya yaptığı ziyarette gerçekleşen ve 5 saat 40 dakika saat süren Putin-Erdoğan zirvesi ile heyetler arası görüşme sonucunda “İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol” üzerinde mutabakata varıldı.

17 Eylül 2018’de varılan mutabakatın 10 maddesi şu şekildeydi:

  1. İdlib gerginliği azaltma bölgesi korunacak. Türkiye gözlem noktaları güçlendirilecek.
  2. Rusya Federasyonu, İdlib’de askerî operasyonlar ve saldırılardan kaçınılması için gerekli önlemleri alacak ve mevcut statüko korunacak.
  3. Silahsızlandırma bölgesi oluşturulacak ve bölge 15 – 20 km olacak.
  4. Silahsızlandırma bölgesinin sınırları sahadaki çalışmalarla belirlenecek.
  5. Tüm radikal terörist gruplar silahsızlandırma bölgesinden 15 Ekim’e kadar çıkarılacak.
  6. Çatışan taraflara ait tüm tanklar, çok namlulu roketatarlar, toplar ve havanların da aralarında olduğu ağır silahlar 10 Ekim’de İdlib’deki silahsızlandırma bölgesinden çekilecek.
  7. Silahsızlandırma bölgelerindeki denetimler Türk ve Rus askerleri tarafından yapılacak. Denetimler insansız hava araçlarıyla havadan da yapılacak.
  8. M4 - M5 otoyolu güvenliği yıl sonuna kadar sağlanacak ve trafiğe açılacak.
  9. İdlib’de sürdürülebilir ateşkes rejiminin sağlanabilmesi için etkili önlemler alınacak. İran, Türkiye, Rusya ortak koordinasyon merkezi geliştirecek.
  10. İki taraf her türlü tezahürde Suriye’deki terörizmle mücadele konusunda kararlılıklarını yineledi.

 

5 Mart 2020 tarihinde yapılan ek protokolde ise şu maddeler yer aldı:

  1. İdlib gerginliği azaltma bölgesindeki temas hattı boyunca tüm askeri faaliyetler 6 Mart 2020 tarihinde saat 00:01'den itibaren durdurulacaktır.
  2. M4 karayolunun kuzeyinde 6 km ve güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilecektir. Güvenli koridorun işleyişine dair ayrıntılı esas ve usuller, Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlıkları arasında 7 gün içinde kararlaştırılacaktır.
  3. Türk-Rus ortak devriyeleri, 15 Mart 2020 tarihinde M4 karayolunun Trumba'dan (Serakib'in 2 km batısı) Ain-Al-Havr'a kadar olan kesimi boyunca başlatılacaktır.

 

Ek protokol sonrasında Türkiye ve Rusya askeri birlikleri belirlenen bölgelerde ortak devriyeler gerçekleştirmeye başladı. Amaç;

- Radikal gruplara ve istihbarat yapıları tarafından kontrol edilen provokasyon unsurlarına fırsat vermemek,

- Şam yönetiminin sivil halka yönelik olası saldırılarının önüne geçmekti.

Türkiye ayrıca Rusya’nın da Şam yönetimiyle beraber İdlib’e saldırısının önüne geçmişti. Her askeri sahada olduğu gibi küçük olayların haricinde bu protokol belli bir döneme kadar uygulandı. Diplomatik, askeri ve istihbari kanallar üzerinden dönem dönem yapılan görüşmelerde bölgedeki sorunlar ele alındı, provokatif girişimlere rağmen sorunun büyümesinin önüne geçildi. Ta ki, son birkaç aya kadar. Rusya ve Şam yönetimine bağlı askeri güçler, İdlib bölgesine öncesine göre daha sert yüklenmeye başladı. Havadan Rus Hava Kuvvetleri, karadan da Suriye güçleri, Türk askerinin konuşlandığı mevzilere çok yakını olmak üzere belli bölgeler de dahil olmak üzere saldırılarını artırdı. Bölgeyi yakından takip eden uzmanlardan Serhat Erkmen, sosyal medya hesabından bu konuda şu bilgiyi paylaştı:

“Rusya hava saldırılarını iyice artırdı. Açık kaynaklardan derlememe göre 2021'in ilk altı ayında 47 hava saldırısı varken Temmuz başından beri bu sayı 58. Ateşkes sonrası 2020'nin tamamında 31'di.”

Erkmen’in bu notu düşmesinden bir gün sonra da iki şehit verdiğimiz saldırı gerçekleşti. Şimdi gelelim bu saldırıların ve bölgede neler olduğunun madde madde analizine ve bilgilerine:

- Türkiye, ta Irak sınırından başlayıp, İdlib üzerinden Lazkiye’ye yönelen M-4 karayolunun kuzeyinde ve güneyinde tahkimatlarını yaptı. Oradaki terör saldırılarına karşın da tahkimatını kuvvetlendiriyor. İdlib’de TSK’yı hedef alan terör saldırılarının neredeyse tamamına yakını, TSK’nın ana ikmal hattında gerçekleşiyor.

- Rus kuvvetleri, ağırlıklı olarak M-4’ün güney hattında bizim en kuvvetli olan Zaviye dağı bölgesindeki savunma hattımıza çok yakın bölgelere saldırılar düzenlemekte. Saldırıları Türkiye’yi yıpratıp, bölgeden atmak için yapılan taktik saldırılar olarak değerlendirmek mümkün. “Yıpratıp” diyoruz, çünkü bu iş sadece hava saldırılarıyla çözümlenmez. Türkiye’nin de sınır içinden jetleri ve İdlib üzerinden SİHA’ları ile yanıt verme ihtimali yükselir. Bu da Rusya’ya ilk başta avantaj kazandıran bir görüntü verse de orta ve uzun vadede bu ülkenin sürdürebileceği bir çatışma ortamı oluşturmaz. Bu nedenle yıpratma yolunu seçiyorlar.

- Yıpratma yolunu seçmelerin önemli bir nedeni de, orada sıkışmış bulunan halk ile Türk askeri arasındaki bağı zayıflatmaz. “Türkiye sizi koruyamıyor” algısı oluşturup, Türk askerini bölgeden çıkarmanın yolunu yapmak istiyorlar.

Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, bu baskının en önemli nedenini şu sözlerle açıklamakta: “Rusya, Afganistan’daki gelişmelerden sonra, İdlib’te kendisinin çıkarlarına da aykırı bir şekilde HTŞ liderliğinde radikal emirlik istemiyor. Bu nedenle baskısını artırdı.”

Türkiye’nin de terör örgütleri listesinde olan HTŞ’nin de emirlik benzeri bir yapılanma arzusunda olduğu artık biliniyor. “Peki, Türkiye neden terör örgütü olarak gördüğü bu örgütle mücadele etmiyor” sorusu gündeme gelebilir. İşte bu sorunun yanıtı, Türkiye’nin mutabakatlarda ısrar etmesinde yatıyor.

İdlib’de, iç savaşta çatışmalardan ve Şam kuvvetlerinden kaçanlarla beraber yaklaşık 3 milyon insan bulunuyor. Bu insanların azımsanmayacak bir kısmı da, sınırımızın hemen öte yanında Türkiye’nin insani yardım çerçevesinde yaptığı desteklerle oluşturulan büyük kamplarda yaşıyor.

İdlib ayrıca çok sayıda radikal unsuru da barındırıyor. Başta HTŞ olmak üzere bu örgütlere yönelik süpürme veya baskılama harekatları, gerek kamplardaki gerekse de İdlib ve ilçelerindeki merkezlerden insanları Türkiye sınırına yığabilir. Bu da Türkiye merkezli yeni bir insani krize yol açar. Böylece örgütlerin besleneceği bir kaos ortamı oluşur.

Türkiye, bu nedenle radikal grupların silahlı unsurları Milli Ordu içinde eritmek ve bu grupları zayıflatmak planını hayata geçirmek istedi. Bu unsurların aynı zamanda çok sayıda istihbarat yapılanmasıyla teması olduğu için, henüz bu amaca ulaşılamadı. Ayrıca PYD terör örgütünün de İdlib’deki bu negatif enerjiden faydalandığını göz önünde bulunduracak olursak, kaos Türkiye başta olmak üzere Suriye’de çözüm isteyenlerin dışında herkesin işine yarıyor. Yani radikalizmi bölgeden söküp atmak kolay değil.

Özetle, Rusya ve Suriye’nin baskılaması, terör saldırıları ile yeniden adım adım gündemimize girmeye başlayan İdlib’de sıkıntı büyük.

Bazı ek tespitlerimize, bilgilerimize ve çözüm önerilerine bir sonraki yazımızda devam edeceğiz.

***

GERÇEK GÜNDEMİMİZ

Türkiye’nin Sanal ve Gerçek gündemleri yine birbiriyle yarışır hale geldi. Biz de bunları listeleyelim istedik:

Sanal Gündemimiz:

- İstanbul’da metrolara U harfi konması

- Bazı meczuplar tarafından sürekli yapılan ve artık hukukun ve siyasetçilerin noktayı koyması gereken Gazi Mustafa Kemal Atatürk/Cumhuriyet/Osmanlı tartışmaları,

- Balıkesir'in Edremit ilçesinin düşman işgalinden kurtuluşunun 99'uncu yıldönümü kutlama programı sırasında yapılan ve hiçbir şekilde kabul edilmeyecek görüntüler üzerinden başlayan tartışma.

Gerçek Gündemimiz:

- Son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ulusal güvenliği,

- Sınır içi ve ötesi terörle mücadelemiz

- Mavi Vatanımız,

- İdlib-Afganistan,

- Anayasa tartışmaları üzerinden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin eksik ayaklarının tamamlanması,

- Koronavirüs ile mücadele,

- Göç,

- Bir türlü istikrarı bulamadığımız geleceğimizi ilgilendiren eğitim sistemi sorunu,

- Ve ekonomik verilerdeki büyümenin vatandaşın cebine bir türlü olumlu yansımaması.

Diğer Yazıları