Yunus Nadi’den ABD Başkanına 'Çağımızın peygamberisiniz'

İlhami Yangın

İlhami Yangın

Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, Osmanlı başkenti İstanbul galip devletlerin işgali altına girmişti. Yunan ordusu İzmir'den sonra Manisa ve Aydın'ı ele geçirerek ilerlemeye devam ediyor; İtalyanlar, Akdeniz'den kendilerine nüfuz bölgesi olarak bırakılan Konya'ya doğru ilerliyordu. Maraş - Urfa - Antep, Ermeni lejyonu tarafından desteklenen Fransız kuvvetleri tarafından işgal edilmekteydi.

Çarlık Rusya’sı yıkılınca, merkezi Erivan olan bir Ermeni devleti kurulmuş, başına da Agop Aharuyan getirilmişti.

Amerikan Kongresi, bu Ermeni devletinden başka, Anadolu’dan da büyük bir toprak parçasının Ermeni devleti olarak Amerikan himayesinde kurulmasını kabul etti. İleride iki ülke birleşecek ve Büyük Ermenistan hayali böylece gerçek olacaktı.

Büyük Ermenistan hareketinin başında Osmanlı Mebuslar Meclisi'nde Erzurum'u temsil etmiş olan Karakin Pastırmacıyan ile Osmanlı Devleti'nin eski hariciye nazırlarından (Dışişleri Bakanı) Gabriyel Nuradungyan vardı.

Gabriyel Nuradungyan'ın göğsü ihanet ettiği Osmanlı Devleti'nin Liyakat ve Sadakat madalyalarıyla doluydu. Karakin Pastırmacıyan ise Ruslar Erzurum'a girerken arkasına taktığı Ermeni çetecileri ile şehirde büyük bir katliam sergilemişti.

Pastırmacıyan ile Nuradungyan, yeni bir Ermeni devleti kurmak için görevlendirilen Amerikalı General Harbourd ile Paris'te görüşmüş, dünya gazeteleri Osmanlı topraklarında kurulacak olan yeni Ermeni devleti haberini birinci sayfalarından vermişti.

General Harbourd'un emrinde 15 asker, 31 sivil olmak üzere 46 kişilik yüksek dereceli uzman heyeti vardı. Bu kadro, kurulacak bir devletin hizmet kollarında vazife alacak çeşitli ihtisas dallarında yetişmiş kişilerdi. Çünkü gelişlerinin asıl sebebi de, bu muhtevalarıyla bağdaşıyordu: Bağımsız Ermenistan’ı kurmak.

Heyet, American Military Mission of Armania adını taşıyordu. Emrinde Amerika'nın, Akdeniz'de üstlenmiş savaş sahnesindeki kudretli donanması, bu donanmanın silahlı kadrosu ve o günün değeri ile 750.000.000 dolar tahsisatı vardı.

Donanması, ordusu, parası olan bu heyete ABD Başkanı Woodrow Wilson'un verdiği talimat açık ve kesindi. Eğer, Türk topraklarının bir bölümü üzerinde kurulması düşünülen müstakil Ermenistan'ın varlığı için ileri sürülen gerekçeler yerinde ise yani, o bölgelerde Ermenilerin nüfus, tarih, kültür, etnik değerler bakımından iddiaları haklı ise bu devletin Wilson Prensiplerine göre kurulması hazırlıkları tamamlanacaktı.

Manda isteği

Ancak ABD Heyetinin tek görevi bu değildi. 4 Ocak 1919'da, İstanbul Nuriosmaniye'de Zaman Gazetesi idarehanesi merkez gösterilerek Wilson Prensipleri Cemiyeti kurulmuştu. Cemiyetin amacı; Türkiye'nin Amerikan mandası altına girmesini sağlamaktı. Cemiyetin kurucuları arasında Halide Edip (Adıvar), Celaleddin Muhtar, Ali Kemal, Yunus Nadi, Hüseyin Avni Bey gibi tanınmış isimler vardı.

Cemiyetin gayelerini açıklayacak faal heyetin içerisinde ise dönemin ünlü gazetecileri Celal Nuri (Ati ve İkdam gazeteleri başyazarı), Cevad (Zaman gazetesi başyazarı), Ali Kemal (Milli mücadeleye karşı çıktığı için sonradan linç edilen Sabah gazetesi başyazarı), Mahmut Sadık (Yeni Gazete başyazarı), Ahmet Emin (Vatan Gazetesi başyazarı), Yunus Nadi (Yeni Gün gazetesi sahibi ve başyazarı – sonradan Cumhuriyet gazetesi kurucusu) bulunuyordu.

Mandacı görüşü savunan bu isimler, ABD Başkanı Wilson'un ünlü 14 ilkesinden 12.'sine dayanarak, ABD Başkanı Wilson'a Amerikan mandası istemiyle başvurdular. ABD Başkanı Wilson'a bu amaçla yazdıkları mektupta manda isteği açıkça belirtilmekteydi:

"Türk aydın ve ileri gelenleri 'Türk Wilsoncular Birliği' adını verdikleri bir birlik kurdular. Amaçları; dünyada yeni bir devrin müjdecisi olan ABD'nin büyük başkanına müracaat etmek, yönetimi altına girmektir."

Mektupta ayrıca, azınlıkların haklarının güvence altında olacağı, önemli bakanlıklara birer Amerikalı Baş Müsteşar atanacağı, yine Amerikalı Baş Müsteşar Başkanlığı'nda toplanacak bu Müsteşarlar Kurulu'nun ülkeyi geliştirecek reformları saptayıp, uygulamaya koyacağı; reformların yürütülmesi hakkında milletçe güvence verileceği, polis ve jandarmanın bir Amerikalı genel müfettişe bağlanacağını belirtiliyordu.

Böylelikle Amerikan heyetinin ikinci görevi Türkiye'yi Amerikan mandası altına almak olarak kararlaştırıldı. ABD Başkanı Wilson, General Harbourd'a İstanbul'dan gelen haberler hakikate uygunsa ve Türkiye üzerinde bir Amerikan mandası kurulup başarılı neticeler alınabilecekse, bu konuyu da enine boyuna inceledikten sonra kendisine bildirmesini emretti. Paris'teki Amerikan- Avrupa Merkezi Misyonu'nda, Harbord'dan gelecek haberleri doğruca Washington'a iletmek için özel büro kurulmuştu.

Harbourd heyeti Martha Savaş gemisi ile İstanbul'a geldi ve Sultan Vahdettin ile görüştü. Padişah, Harbourd'a şunları söyledi: "Devletimiz ihanet hadiseleriyle karşı karşıya kalmıştır. Münferit vakalar olmuş olabilir, fakat Osmanlı topraklarında azınlıkların huzur ve emniyeti dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur."

"Çağımızın peygamberisiniz!"

Manda yanlıları Robert Kolej'de Amerikalı General Harbord şerefine bir ziyafet düzenlediler. Yunus Nadi sahibi ve başyazarı olduğu Yeni Gün gazetesinde, ziyafet sonrası kaleme aldığı başyazısında, Amerikan generalinin ziyaretini mesut bir hadise olarak niteliyor, ABD mandası olabilmek için zaman kaybetmeden sadece hükümet olarak değil, "müesseseler, cemiyetler, hatta fert olarak, harekete geçmeliyiz" diyordu.

Cumhuriyet gazetesi kurucusu Yunus Nadi, Amerikan başkanına yazdığı bir mektupta ise Wilson'a "Çağımızın peygamberisiniz" diye hitap ediyordu.

Oldukça uzun olan mektubun bir kısmı şöyle:

Efendim,

Siz yalnız bir Cumhurbaşkanı değilsiniz, ayrıca erdeminizin yüceliği sizi bu mevkiye getirmiştir. Dolayısıyla bir cumhurbaşkanından daha büyüksünüz ve insanların içinde en yücelerinden ve iyilerinden birisiniz. Hükümetin denetimini sizin kutsal ve namuslu ellerinize bırakan, size iktidar veren milletin üstünlüğüne ve kavrayışına saygılar olsun...

Büyük savaşa kadar, Sayın Efendim, bizim ülkemizde ve ufkumuzda tanınmıyordunuz. Amerika her zaman bir düşler ülkesiydi ve bize yabancıydı. Doğu'da daha yakın yüzyıllara dek, padişahın bir komşu ülkenin sarayını ziyaret etmesi tarihsel bir olay sayılırken, Roosevelt'in Afrika ormanlarında ava çıkması bize düş gibi geliyordu, nasıl 40 katlı yapılar düş gibi geliyorsa. Ama zamanla düşündük ki, Cumhurbaşkanını uzak ülkelerde avlanmaya izin veren bir milletin, bizimkilerden tamamen başka bir düşüncede yaşam biçimi olmalıdır. Ve bu büyük milleti öğrenmeye çalıştık.

Okuduk ve inceledik. Ve bu defa Albay Mahon'un düşünceleri bizim çalışmalarımıza ve izlenimlerimize girdi. Mahon'un görüşlerine göre uygarlık, sadece Hıristiyanlığa dayanan Avrupa uygarlığı idi ve bu uygarlık sanki çölde bir vaha gibiydi.

Amerikalıların düşünce biçiminde büyük etkenlik kazandığı, Amerika'yı bile kurtardığı söylenen bu kişiye göre, sadece bir tek savaş vardı dünyada, o da Hıristiyanlarla ona inanmayanlar arasındaydı. Hıristiyanların zaferi için hiçbir şey esirgenmemeli ve Amerika bu kutsal savaşın önderi olmalıydı. Böyle olmazsa inanmayanlar İsa'nın yapıtlarını yok ederlerdi. Biz, Mahon'dan bunu öğrendik ve misyonerlerinizin davranışları da bunu kanıtladı. Bizi, Amerika'yı ve Amerikalıları incelemeye sürükleyen şey, sadece merak değildi…

Arada bir şöyle diyordunuz: "insanlığı savaşın kötülüğünden korumak gerekir, yalnız şimdi değil, her zaman için." Birbirlerini boğazlayan insanlar, bu sözleri duyunca birbirlerine ateş etmeyi niye durdurdular? Çünkü sözlerinizde kutsal ve yüce bir melodi vardı. Belki de insanlık bilmeden, evet bilmeden, yeni bir yaşama doğru gidiyordu. Ve Rus Devrimi, belki de sizin ilkelerinizi izleyebilir. Sonuçları doğal olmasa da, kaba da olsa, sizin dünyayı ulaştırmak istediğiniz iyileştirmenin bir kanıtıdır. Evreni yöneten ilksiz ve sonsuz güç, her peygamberin kendi çağının gereksinimlerini görmesi ve on göre milletini seçmesi kuralını koymuştur. Ve siz çağımızın peygamberisiniz…

Yunus Nadi

Not: Yunus Nadi’nin ABD Başkanı Woodrow Wilson'a yazdığı mektubu diplomatik kurye vasıtası ile Washington’a ileten Birleşik Devletler İstanbul Yüksek Komiseri Tuğamiral Mark Lambert Bristol, mektubun altına şöyle bir not düşmüş:

Birleşik Devletler Yüksek Komiserliği

İstanbul - 7 Mayıs 1920

Sayın Dışişleri Bakanı, Washington

Efendim, ekli mektubu başkanlığın bilgisi için gönderiyorum. Bu mektup özel bir değeri olduğu için değil, ilginç olduğu için gönderilmiştir.

Saygıyla

Tuğamiral Bristol

Diğer Yazıları