Trump ve “derin devlet”

Ahmet Demirhan

Ahmet Demirhan

Eğer İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk İtalya’da deşifre olduğu için Romalı piyadelerin taşıdıkları kılıçtan mülhem, Latince kökenli İtalyanca bir isimle, Gladio diye anılan ve arkasında NATO’nun olduğu söylenen; NATO amaçlarına uygun bir şekilde, gizlice örgütlenmiş bir yapı varsa ve bu yapının sadece İtalya’da değil NATO üyesi bir çok ülkede, şu ya da bu boyutta, varlığını gösterir çeşitli emareler görülmüşse; hatta bir çok NATO ülkesi, bir şekilde, böyle bir yapının artık tasfiye edildiğini belirten operasyonlar da yapmışsa, Trump sonrası Amerika’da gündeme gelen ‘Amerikan derin devleti’ tartışmalarını, Avrupa’daki örneklerine benzetebilir miyiz?

Aslında Amerika’da da bir “derin devlet” bulunduğu iddiaları yeni değil. Lakin geçtiğimiz hafta Trump’ın istihbarat birimlerinden olduğunu iddia ettiği sızıntılar nedeniyle istihbarat birimlerini suçlaması, meselenin bir de Trump çerçevesinde ortaya çıkmasına yol açtı. O kadar ki Ulusal Güvenlik Ajansı eski analistlerinden John Schindler, istihbarat topluluğundan bir arkadaşının, kendisine, “Trump hapiste ölecek” dediğini aktaran bir tweet bile attı. Schindler’a göre, asıl sorun istihbarat birimlerinde değil, Trump’ın Rusya’yla gizli anlaşmasındaydı ve istihbarat birimleri Trump’la savaşı sürdürmeye kararlıydı.

Tartışmanın başlamasına neden olan olay malum: Trump, Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Michael Flynn’ın Rusya’yla temasları konusunda yalan söylediği için görevinden ayrılmak zorunda kalmasının nedenini, istihbarat birimlerinin sızıntılarına bağladı. Trump’a göre, “gerçek skandal”, Flynn’ın yalan söylemiş olması değil, Flynn’ın istifasına yol açan “Amerikanca olmayan” sızıntılardı. Trump, bu tür sızıntıların, Amerika’da olmaması gerektiğini, ama mesela Rusya’da olabileceğini söyledi ve “Kuzey Kore’yle vesaire uğraşırken de sızıntılar olacak mı?” diye sordu. Onun için asıl haber, Washington’da böyle sızıntıların olmasıydı ve “yalancı medya”, bunun yerine, sızıntılar üzerinden “yalan haber” üretiyordu.

Böylece Amerikan basınında bir dizi “derin devlet” analizinin yayınlandığına şahit olmaya başladık. O kadar ki “neo-con”ların önde gelen isimlerinden Bill Cristol, “Açıkcası normal demokratik ve anayasal siyaseti tercih ederim. Lakin mesele derin devlete gelirse, derin devleti Trump devletine tercih ederim” diye tweet bile attı. Buna karşılık eBay’ın desteğiyle kurulan ve daha çok istihbarat teşkilatlarının hukuksuzlukları üzerine gitmekle tanınan The Intercept’in editörlerinden Glenn Greenwald da, “1) Trump’ın başkanlığı tehlikelidir 2) CİA/Derin Devlet’in seçilmiş hükümeti devirmeye çalışmak için casus güçlerini kullanması tehlikelidir. Her ikisi de ikna edici bir biçimde inandırıcıdır” diye bir tweet attı.

Buna rağmen, ana akım basında çıkan analizlerin hemen hemen hepsi, Amerika’da geçmişten beri var olan bir “derin devlet” külliyatını es geçerek, kendilerine başka ülkeler ve örnekler buldular. Örneğin, New York Times’ta, 16 Şubat’ta, “derin devlet” tartışmalarının zeminini de kaydıracak bir biçimde, “As Leaks Multiply, Fears of a ‘Deep State’ in America” (“Sızıntılar Artarken, Amerika’da bir ‘Derin Devlet’ Endişesi”) başlıklı bir haber çıktı. Haberi yazan ve aslında gazetecilerin yazdıklarının ancak belirli bir filtreyle ciddiye alınması gerektiğini bize gösteren Amanda Taub ile Max Fisher’e göre, “hükümet yetkililerinden sızıntılar dalgası, Trump yönetimini tökezletmekle” kalmamış; “bazılarını, hükümet bürokrasisi içinde, genelde ‘derin devlet’ denilen gölgemsi ağların seçilmiş hükümetlerin altını oyduğu ve icbar ettiği Mısır, Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerle benzerlikler kurmaya” yönlendirmişti. Şimdi Amerika “kendi derin devletinin yükselişini” mi görmekteydi? Haberi yazanlar, uzmanların meselenin tam da böyle olmadığını, ama yankılarının gerçek ve tahrip edici olduğunu söylemişlerdi.

Elbette kıyaslamanın kendisinde bir sorun vardı ve bu tür kıyaslamalarda gazetecilere hiç güvenmemek gerek. Eğer Amerika’da bir “derin devlet” aranacaksa, bir NATO üyesi olarak Türkiye neyse de, kıyaslamada Mısır ile Pakistan yerine, İtalya veya Yunanistan gibi fiiili darbe yaşamış veya doğrudan darbe yaşamasa da darbe benzeri altüstler yaşamış ülkelerin; ayrıca “Gladio operasyonu”na maruz kaldıkları bilinen Hollanda, Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya gibi ülkelerin olması gerekiyordu. Yani, kıyaslama, Trump’ın çizilmeye çalışılan portresine bir katkı olmaktan başka bir anlam taşımıyordu. Ama yol zaten açıktı ve The Atlantic sitesinde 15 Şubat’ta “Are Deep-State Leakers Defending Democracy or Corroding It?” (“Derin devlet sızıntıcıları demokrasiyi mi savunuyor yoksa onu aşındırıyormu?”) başlığıyla ve 20 Şubat’ta da “There Is No American 'Deep State’” (“Amerika’da ‘Derin Devlet’ Yok”) başlığını taşıyan iki ayrı yazan David A. Graham, “Latin Amerika’dan Mısır’a bir ‘derin devlet’ten kaynaklandığı belirtilen çeşitli faaliyetlerin örnekleri vardır ve en önemli örnek, devlet kurumlarının, Mustafa Kemal Atatürk’ün seküler milliyetçiliğine bağnazca bağlı bir çekirdek oluşturduğu ve bunun, Recep Tayyip Erdoğan hükümeti tarafından giderek aşındırıldığı Türkiye’dir. Türkiye, 1960’a uzanan bir dizi darbe ve derin devlete atfedilen başka faaliyetler yaşamıştır” deniyordu. Yani, kıyaslama, Türkiye üzerindendi. Graham, Flynn hakkındaki veya benzeri sızıntıların “derin devlet” kaynaklı olabileceğini ve bunların, bir darbe olmasa da, Trump’ın başkanlığının altını oyacak hamleler olduğunu düşünmeyi, kışkırtıcı bulmaktaydı. Hatta bazı liberallar tarafından, bu bürokratik mekanizmanın, “derin devlet” olarak adlandırılmasa da, Trump yönetimi üzerinde frenleyici bir etki olarak algılanabileceğini yazıyordu.

Ancak ilginç olanı, “derin devlet” teriminin, hem Kongre’deki ve hem de kendi web sitesinde “Derin devlet Trump’a saldırıyor” ve “Derin Devlet İkinci Soğuk Savaş istiyor” açıklamasını yapan Pat Buchanan gibi “paleo-kon”lar gibi aşırı sağdaki Trump taraftarları tarafından benimsendiğini yazmasıydı. Ayrıca terim, 20 Şubat’ta web sitelerinde, “Trump is Showing How the Deep State Really Works” (“Trump Derin Devletin Gerçekten Nasıl Çalıştığını Gösteriyor”) başlığıyla Marc Ambinder tarafından kaleme alınmış bir yazı yayınlayan Foreign Policy gibi merkezde yer alan bir dergi tarafından da, ulusal güvenlik devletini soldan eleştirenler tarafından da benimsenmişti. (Meraklısına iki not: Birincisi, Froreign Policy’de çıkan ve kısaca Amerikan istihbarat birimlerinin hukuk dışına çıkmadıklarını, lakin hukuk içinde kazandıkları geniş alanı kullandıklarını iddia eden yazının sahibi Marc Ambinder’in, D. B. Grady ile birlikte, 2003’te yazdıkları Deep State: Inside the Government Secrecy Industry adıyla ve 2013’te The Command: Deep Inside the President's Secret Army adıyla çıkan iki kitabı var. İkincisi, ulusal güvenlik devletini ve dolayısıyla istihbarat birimlerinin hukuk içinde kazandıkları geniş alanı soldan eleştirenler de, sadece Trump bağlamında değil, geçmişten beri “derin devlet” ifadesini zaten kullanıyordu.)

Buna rağmen, The Atlantic’ten David A. Graham’ın yazısı, Amerika’daki Soner Çağaptay, Ömer Taşpınar, Zeynep Tüfekçi gibi Türkiyeli Türkiye uzmanlarının Amerika için “derin devlet” teriminin nasıl yakışıksız kaçacağına dair görüşleriyle devam eden ve henüz “derin devlet” terimini kullanmamış Trump’ın, Erdoğan gibi “derin devlet” ifadesini bir taktik olarak kullanabileceğini söyleyen bir sonuçla biten bir yazıydı. Graham’a göre, “ABD gerçek bir derin devlete sahip olmayabilir”di, “lakin bu, ABD Başkanı’nın derin devletleri olanlardan [tek örnek Türkiye olduğu için, Türkiye’den ve Erdoğan’dan]taktikler ödünç almayacağı anlamına gelmez”di. ABD’deki Türkiyeli Türkiye uzmanlarına, “Derin devlet, bir tür suç örgütüdür. ABD’de şahit olduğumuz ise, kurumsal kanallardır” bile dedirtmişti. Dolayısıyla, ona göre, “derin devlet” tartışmaları, Trump için bir kazanım olmaktan başka bir anlama gelmezdi.

Ancak “terakkiperverler”in yayın organı olan Salon’da 20 Şubat’ta çıkan “Trump vs. the Deep State: This death match of American political power will forever change history” (Trump ve derin devlet karşı karşıya: Amerikan siyasal gücünün bu ölümcül maçı tarihi tamamıyla değiştirecek”) başlıklı yazısında Jefferson Morley, daha netti. Ona göre, “derin devlet”, “liderleri ya da siyasetleri, Beyaz Saray’daki ya da Kongre’deki değişikliklerden çok fazla etkilenmeyen gizli ishibarat ajanslarının ağı için kullanılan kısaltma”ydı ve “tanımlar değişse de, Derin Devlet, CİA’i, NSA’yi (Ulusal Güvenlik Ajansı), Savunma İstihbarat Ajansı’nı ve Dışişleri Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın, Yurtiçi Güvenlik Departmanı’nın ve silahlı kuvvetlerin ilgili unsurlarını içeriyor”du. “Kongre’de halim selim bir Cumhuriyetçi coğunluk ile muhalefette morali sıfırlanmış bir Demokratik Parti varken, Derin Devlet’in liderleri, Washington’da … Trump’ın buldozer gibi başkanlığına en –belki de tek- güvenilir denge”ydi. Derin devletin liderleri de, Trump’ın Putin’in desteğiyle naşkan seçildiğine; Trump’ın başkanlık kampanyası ile Rus istihbarat görevlileri arasındaki sürekli irtibata ve Trump’ın Rus oligarklarla mali bağları olduğuna inanıyordu. Bu nedenle, derin devletin ilgili istihbarat birimleri, yabancı ülkelere sızdırılabileceği kaygısıyla başkana istihbarat raporları sunmaktan korkuyorlardı. Bu nedenle de Trump’la paylaşmaktan çekindikleri hususları, onun “yalancı medya” dediği basın organlarına sızdırıyorlardı. Dolayısıyla, Amerika’da, varsa, bir “derin devlet”, bu, Amerikan siyasal gücünün ölümcül bir maçına girmişti ve Trump’ın can sıkıcı başkanlığının kaderini belirleyecekti.

Belki durum, Jefferson Morley’in tasvir ettiği kadar basittir. Yani, aslında kimi gazetecilerin ya da ABD’deki Türkiyeli Türkiye uzmanlarının bizi inandırmaya çalıştıkları şeyin sıhhatini tespit etmeye dönük olarak, başta NATO’yla bağlantılı olarak sorduğumuz sorunun içerdiği kadar karmaşık veya işin içine Mısır’ı, Pakistan’ı, hatta bir döneme kadar Latin Amerika’yı, kimi kısa ‘opetasyonlar’la Avrupa’daki bazı gelişmeleri dahil etmemizi gerektirecek kadar geniş çaplı bir durum yoktur ortada. Belki de. Ama belki de Amerika’da varsa bir derin devlet, NATO’yla ya da aslında Amerikan Başkanlık sisteminin kuvvetler ayrılığını en kati sınırlarına uyarak tesis ettiği şeklindeki tevatürü yalanlarcasına Amerika’nın dış politika operasyonlarında kuvevtler ayrılığı ilkesinin esamesinin okunmadığını gösteren çeşitli uluslararası operasyonlarda değil, ABD’de istihbarat birimlerine hukuken açılan alanın, sadece bu alanı değil bütün bir hukuk düzenini ihlal etmeye yetecek kadar geniş olduğu Amerika’ya özgü bir istisnailikte aranmalıdır.

Ancak, her şeye rağmen, bütün bunlar, tam da “derin devlet” tartışmalarının başladığı günlerde, 15 Şubat’ta New York Times’ta çıkan bir haberin içeriğinden bağımsız olarak ele alınamaz. “White House Plans to Have Trump Ally Review Intelligence Agencies” (“Beyaz Saray, Trump’ın ortağına istihbarat ajanslarını teftiş ettirmeyi planlıyor”) başlıklı haberde, Trump’ın, web sitesine bakıldığında bir yığın alanda yatırımı olan Cerberus Capital Management’in kurucu ortağı Stephen A. Feinberg’i, Amerikan istihbarat ajanlarını teftiş edecek bir makama getirmeyi planladığı yazıyordu. Trump’ın baş stratejisti Stephen K. Bannon ile damadı Jared Kushner’le yakın bağları bulunan Feinberg, istihbarat birimlerinin en tepesinde yer alacaktı ve istihbarat birimleri de, Trump’ın Rusya bağlantılarının FBI tarafından araştırıldığı bir dönemde böyle bir görevlendirmeye tepki gösteriyordu.

Sonuçta hem Trump cephesinden gelen hamlelerin ve hem de ‘derin devlet’ten gelen tepkilerin birlikte okunması gereken bir tablo var önümüzde. Ancak politik teolojik kendini Amerikan ulusu için “feda etme” (sacriface) ve “yurtseverlik” (patriotism) söylemlerinin arkasında aslında hep bir çıkarın yattığı, dolayısıyla siyasetin görünen yüzünün hep “derin” olduğu bir ülkede, “ölümcül maç”ın sonucunun da, ABD’deki Türkiyeli Türkiye uzmanları gibi uzmanların da katkılarıyla, görünene göre normalleştirileceğini unutmamak lazım.

(Mekalısına ikinci bir not: http://www.theamericanconservative.com/articles/deep-state-america/ adresindeki “Anatomy of Deep State” yazısı ile Amerika’da “derin devlet”in geçmişine dair küçük bir kaynakça sunan The Nation’daki “What Is the Deep State?” yazısı tavsiye edilir.)

Diğer Yazıları