Tarih dikiz aynası gibidir!

sayimcinar@gmail.com

Gazetecilik mesleği tartışılan bir meslek haline geldi. Daha önceleri gerçekliği ortaya koymak için, “Gerçeğin” peşinden gidildiği bir dönem vardı. Hükümet, devlet yanlışları usule uygun bir şekilde eleştirilebilir ve yanlışlar rahatlıkla dile getirilebilirdi. Şimdi ise, iktidar kim olursa olsun onun ekseninde dönen bir habercilik hâkim. Dünyanın her yerinde basın iktidarların etkisindedir. Güçlü olan ne istiyorsa o olur ama biraz daha eleştirel bakılabilir diye düşünüyorum.

“Sayım’ın Bavulu” yıllarında, gazetecilikte bir “gerçeklik” vardı. Rahmetli Okay Gönensin’in yanına gittiğim zamanlarda, iyi okur ve edebiyat okuru çoğunluktaydı. Medya da bu kadar körelmemişti. Algı farklıydı, gazeteciliğin ne olduğu belliydi. Holding medyası işin içindeyse elbetteki bazı şeyler değişime uğruyordu ama bu kadar baskın değildi. En azından gerçeklik hep var olmaya çalışırdı.

25 yıldır Türk medyasında bir kitap bavulla doğmuş insanım. Son zamanlarda plazalara fazla gidemiyorum. Gittiğim zaman emekçi arkadaşlarımı görmek için gidiyorum. Ve düşünüyorum, gazetecilik neden ‘tartışılır’ bir hale geldi. Gazetecilik, habercilik kavramları yerine tartışmamız gereken bambaşka konular var. Bir diğer taraftan ülke gündemi gerçek sorunlara odaklanmak yerine magazin basının etkisi altında. Sorun başka bir şeyken, magazinsel bir olaya dönüşebiliyor. Günümüzde gazetecilerin, habercilerin kendi içlerinde ayrılmış olmaları korkunç. Çürümüşlük hâkim. Şantaj, baskı ve yalakalığın ön planda olduğu bir dönemdeyiz. Bu durum da paranın da yarattığı köşe yazarlarını doğuruyor.

Türkiye’de gazetecilik neden tartışılır hale geldi?

Gazetecilik, araştırmacıların, yazarların dâhil olduğu bir meslek. Böyle bir konunun tartışma konusu olması bile yeterince üzücü. Hatta çok üzücü. Her şey Türk basınının reytingi için. Bunda hayranlık psikolojisi de çok etkili aslında. Elbette ki hayran olunabilir, fakat bir şeyi desteklemek körü körüne sistemin yanlışlarını göz ardı etmek olmamalı bence. Rant kokan bu sistemi de eleştirmek gerekiyor. Eskiden bir ağırlık vardı. Tahmini şeylere yer yoktu. Ülkenin gerçekliği asıl odak noktasıydı. Şimdiyse kanımı donduran şeylerle karşı karşıya kalıyorum.

Mürekkebin utandığını gördüm basılı kâğıtlarda

Büyük köşe yazarları ne yazıyorlar? Neyi savunuyorlar? Pek fazla bilinmiyor. Her şey içeriden yazılıyor çünkü. Çok üzücü ama aklıma hep İsmet Özel’in şiiri geliyor; “Mürekkebin utandığını gördüm basılı kâğıtlarda!”

Basılı kağıt artık bir sorun çünkü. İnternet haberciliği ise kişisel polemiklerden öteye gidemiyor maalesef. Misyonunu başarıyla yerine getirebilen bir medya çok çok önemli. Ama şu an omurgasızlığın dibinde bir medya var.

Konu hakkında fikir sahibi olmadan, oraları yaşamadan, gerçek bilgiler edinmeden yapılan habercilikte, haberden çok yorum yapılıyor. Bu da gazetecilik algısının yerle bir edilmesi demek.

Tartışılan konunun “Daha iyi nereye gelebiliriz?” olması gerekir. Ahlak ve edep de en önemli şeyler. Her ne olursa olsun farklı fikirlerde de olunsa, yine de gerçek habercilik yapılabilir diye düşünüyorum.

Tarih dikiz aynası gibidir!

Geçmişe bakıldığında her şey açıkça görülür. Geleceğe bakarsak da her şeyin bilgiyle iyileşeceğini görmek gerekir. Bu arada belli bir kesim hakkında konuşmuyorum. Her taraftan seviyesizlik hâkim. Dünyadaki siyasetin de geldiği nokta belli. Her şey aynı ve hep bildiğimiz şeyler. Kirlenen bir çağda kalbi kirli insanları nasıl saf dışı bırakabiliriz, “bizler kirlenmeden neler yapabiliriz”e bakmamız gerekiyor bence.

Kirli siyaset – hafızası olmayan insanlardan beslenir!

Sorgulamadan geçmişi bilmeden geleceğe yön verilmez. Yeni gazetecilik anlayışında kişileri hedef alan cinsiyet siyaseti var. Çok sayıda kirlenen insan var. Sosyal medyada modern çağ bunu mu gerektiriyor, kullanım biçimi bu mu olmalı? Nitelikli analiz yeteneği yüksek kişiler keşke siyaset sosyolojisi yapabilse. İnsanlar karmaşayı çok seviyor, ortalığı karıştırıp sonra da köşelerine geçip bunları izliyorlar. Ancak doğru bilinen şeylerin peşinden koşarak sağlıklı bir siyaset yapılabilir.

İnsanın yalnız olması başka, yalnızlaşması başka bir konu!

Sosyal medyada da durum farklı değil. İnsanların gerçek hayattan kopmadan sanal âlemde var olması gerekiyor. İnternet haberciliğinin kişisel boyuta taşınması, çoğu haberin yanlı olması çok kötü. Dil çok önemli! Burada da dile önem vermek gerekiyor. Yalansız, dolaysız ve doğru bilgi aktarımı şart. Gündemi sosyal medyadan takip eden birinin her gün bakış açısı değişiyor.

En kötüsü de yeni medyada depresif bir hava var. Umut yok!

Bence yazılan her şeyde az da olsa bir umut olması ve insanın kendini daha iyi hissetmesi gerekiyor. Umut kalmayınca telaş biter sözü ne kadar da doğru. Telaş, çaba, doğruyu arama azalırsa insanın içinde vay halimize!

Diğer Yazıları