Sultan Abdülhamid’e göre aşk ve âşık

Prof. Dr. Metin Hülagü

Prof. Dr. Metin Hülagü

Dünya Kadınlar Günü Münasebetiyle: Hazin Bir Aşk Hikayesi

Yıl 1900 idi.

Zaman dalgalı ve sancılı, ufuk sisli olsa da Sultan Abdülhamid hala iktidardaydı.

…..

Sırp Kralı Aleksandar Obrenović, Abdülhamid’in öteden beri dostu ve siyaseten değer verdiği biriydi.

Abdülhamid, zaman zaman onunla yazışır, haberleşir ve muhabbet ederdi.

grekjgnregr

Kendisine çeşitli vesilelerle muhtelif cinsten kıymetli hediyeler gönderirdi. Ona, özellikle yaz mevsiminde, zaman zaman gelip İstanbul’da kalması için çok güzel bir köşk bile hediye etmişti.

O zamanlar henüz bekâr olan Aleksandar Obrenović’i, kendisinin de ruhen yalnız olduğunu belirtir, İstanbul’a Yıldız’a davet eder ve ona olan iyi duygularını hemen her fırsatta bu ve benzeri şekillerde beyan ederdi…

…..

Gün gelmiş Kral Alexander evlenmeye karar vermişti…

Telgraflar nihayet, Sırbistan Kral Aleksandar'in Madam Draga Masin ile resmen nişanlandığını bütün dünyaya ilan etmişti.

Abdülhamid de Aleksandar'in nişanlanmış olduğunu bu suretle öğrenmişti.

Sultan Abdülhamid Aleksandar'in nişanlandığı bayanı merak etmiş, o tarihlerde (1900) İstanbul’da Sırbistan elçisi olarak görev yapan M. Mijatovitch’i Saray’a davet etmiş ve gelirken beraberinde Kral Aleksandar'in nişanlısının bir fotoğrafını da getirmesini ondan rica etmişti.

Mijatovitch davete derhal icabet etmiş, Sultan’ın ricasını da yerine getirerek hemen Saray’a gitmiş ve huzura kabul edilmişti.

getjgnetger

Sultan Abdülhamid Madam Draga Masin’in fotoğrafına bir süre baktıktan sonra nihayet;

“Hakikaten güzel biriymiş. Gözleri de çok güzelmiş”, diye müstakbel kraliçe adayı hakkındaki fikrini beyan etmişti.

Arkasından da, sakin ve samimiyet dolu duygularla: “Güzel ama bana çok kurnaz bir genç adammış gibi gelen Kral Aleksandar'in böyle bir ahmaklık yapmasının gerekçesini doğrusu merak ediyorum!”

“Hiç şüphe yok ki, ne kadar büyük bir hata yaptığını gün gelecek kendisi de görüp anlayacak" diye belirtmişti.

Ve uzunca bir süre devam eden sessizliğin ardından sözlerine yeniden devamla:

“Nelerden şikâyetçi olmalıyız? Ne tür şeyleri eleştirmemiz gerekiyor? İnsan kaderinden kaçıp kurutulabilir mi? Aşkın ne karşı konulamaz bir güç olduğunu unutuvermek doğru mudur? Âşık olduğu bir kadınla yalnız kaldığında zayıf olmayan güçlü adam nerede? Ve bazen hepimiz çılgınlıklar yapmaya muhatap değil miyiz? Aşk, kişi hangi rütbe ve şereftedir diye hiç bakar mı? Aşk, annen ve baban ne diyecek diye sorar mı? Aşk hiç akıl dinler mi? Ben, hakikaten, bu genç adamın çılgınlığına gülme hakkımız olduğunu düşünmüyorum. Zavallı Aleksandar, anlaşılan o ki, Draga'ya derinden âşık olmuş. Yapabileceğimiz tek şey, sevgisinin hakiki ve daimi bir mutlulukla taçlanmasını dilemektir. Ona en iyi dileklerimi ileteceğim, ama onun mutluluğunu duymaktan da her zaman mutlu olacağımı siz de kendisine bildiriniz.” diye rica emişti.

fwhjbfwrfgg

Sırp elçi Mijatovitch, Sultan Abdülhamid'in aşkın gücü konusundaki bu filozofça beyanından son derece etkilenmiş ve elçiliğe döner dönmez duyduklarını ve yaşadıklarını hemen kaleme almış ve 1906 yılında da yayımlamıştır.

Mijatovitch’in deyişiyle;

“Sultan Abdülhamid aşkın ne olduğunu belli ki iyi biliyordu ve kendi deneyimlerini felsefi ilkelere indirgemiş görünüyordu. Bu da onu başkalarına karşı adil ve yardımsever olmaya itiyordu.”

Kral Aleksandar ve Madam Draga Masin 5 Ağustos 1900 tarihinde resmi bir törenle evlenmişlerdi. Ancak onların bu evliliğine daha baştan itibaren Mijatovitch karşı çıkmıştı. Zira Madam Draga Masin daha evvelce Çek asıllı bir inşaat mühendisi olan Svetozar Mašin ile evlenmiş ve ondan ayrılmış, dul kalmıştı. Ayrıca Kral Aleksandar'dan on iki yaş daha büyüktü.

Kral Aleksandar, Mijatovitch’in muhalefetini etkisiz hale getirmek için, onu 1900'de Sırbistan’ın en önemli ve en gözde diplomatik temsilciliği olan İstanbul’a elçi olarak görevlendirmişti.

Ancak Kral Aleksandar’ın bu tercihine sadece Mijatovitch değil genel olarak Sırbistan halkı da karşıydı.

Kral Aleksandar Madam Draga ile nişanlandığını açıkladığında Sırbistan kamuoyu bütünüyle onun aleyhine dönmüştü. Halkın indinde Kral fettan Draga’ya abayı yakmış, ona sırılsıklam âşık olmuş şeklinde değerlendirilmeye başlanmıştı.

Bu evliliğe büyük bir iç acısı ile karşı çıkan kralın annesi dul Kraliçe Natalija da, biraz da bu konudaki muhalefeti nedeniyle, oğlu tarafından tereddütsüz sürgüne gönderilmişti.

Halk, Aleksandar'ın bir kısım zalimane ve keyfi uygulamalarının gerisinde hep Draga'nın etkisi olduğuna inanmakta ve öyle varsaymaktaydı. O günlerde Aleksandar'ın Draga'nın ağabeyini tahta varis tayin edeceği dedikodusu da iyice yayılmıştı…

Bu son söylenti nihayet birbirini seven bu kraliyet çiftinin suikastına yol açmıştı.

10-11 Haziran 1903 gecesi, bir grup ordu subayı, Albay Dragutin Dimitrijević ve diğerlerinin liderliğinde, kraliyet sarayını işgal etmişlerdi.

Darbeciler uzun bir uğraşıdan sonra Aleksandar ve eşi Draga’yı saklandıkları yerlerde bulup ele geçirmişlerdi. Akabinde ise büyük bir hınç ve nefretle, bu çılgın aşıkların bedenlerini parçalamış, sonra da saray balkonundan bahçe gübresi yığınlarına doğru fırlatılıp atmışlardı.

Sultan Abdülhamid çok önceden, daha ortada hiçbir şey yok iken olacaklara ve neticeye işaret etmiş ve; “Hiç şüphe yok ki, ne kadar büyük bir hata yaptığını gün gelecek kendisi de görüp anlayacak" demişti.

Sezgilerinde hakikaten de haklı çıkmıştı.

Bu onun bir feraseti midir, kehaneti midir yoksa sadece tesadüfen gerçekleşmiş bir tespiti(!) midir tahlile muhtaç!

Yaşayanlar tecrübeyle, yaşamayanlar ise yukarıda anlatılanlardan anlamış olacakları üzere bilirler ki, aşk, gönül ateşi; âteş-i sûzandır, içten ve derinden, yavaş yavaş ama biteviye yakar.

Ölçüsüz olması halinde sadece abayı yakmakla kalmaz; gözü, gönlü ve en nihayet insanın mevcudiyetini de yakar.

Aman dikkat!!!

Diğer Yazıları