Yeni bir renk, yeni bir soluk: hep kitap!

Yepyeni bir yayınevi, yepyeni bir heyecan. "hep kitap" ismiyle yeni bir yayınevi yayıncılık dünyasına "Merhaba" dedi. İstanbul Kitap Fuarı’nda görücüye çıkan kitapları büyük beğeni kazanan "hep kitap"ın yayın yönetmeni Deniz Yüce Başarır ile Sayım Çınar keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.

Sayım Çınar / sayimcinar@gmail.com

- Kendimi şu an kalecinin penaltı anında yaşadığı heyecanı yaşayan bir röportajcı gibi hissediyorum. Sürekli görüşüyoruz, haberleşiyoruz ama hep kitap’la birlikte başlayan bu yeni süreçte ilk defa röportaj yapıyoruz. Sektörde çok yeni olmasına karşın güzel projeler ve emin adımlar ile ilerleyen hep kitap ne zaman kuruldu isterseniz bununla başlayalım.

Şirket 2016 Haziran’ında kuruldu ve yayın hayatına başladı. Kasım’da da ilk kitaplarımızla birlikte İstanbul Kitap Fuarı’nda okurlarla buluştuk.

"HEP KİTAP’IN KURULUŞ AŞAMASINDA TAMAMEN “HEP” FİKRİNDEN YOLA ÇIKARAK KURGU YAPTIK.”

- hep kitap’ın bu kadar kısa süre içinde nitelikli yayınlar yapan ve sektörde nevi şahsına münhasır duruşu ve politikasıyla majör bir yayınevi haline gelmesinin başarısı tesadüfi olmasa gerek. Şirketin mutfağında kimler var, biraz anlatabilir misiniz?

hep kitap aslında The European Azerbaijan Society-UK’in bir yan kuruluşudur. Bu çatı altında TEAS Yayıncılık olarak eğitim yayınları yapan bir başka kanalımız daha var. TEAS Press Türkiye’de eğitim yayıncılığının yanında; yabancı dil, dijital ve kültür-sanat alanında da faaliyet göstermekte. Biz bu oluşumun kültür yayınlarını yapan markasıyız. hep kitap’ın kuruluş aşamasında tamamen “hep” fikrinden yola çıkarak kurgu yaptık. Şirketin kurucuları olarak gerek Genel Müdürümüz Emrah Özpirinçci, gerek Genel Müdür Yardımcımız Kenan Kocatürk, gerek ben hepimiz hayatımızda hep kitapla iş yapmış insanlarız. Hem okur olarak, hem meslek olarak hayatımızda hep “kitap” olmuş. O yüzden 'hep kitap' sloganını ve fikrini hem pek sevdik, hem de akılda kalıcı bir isim olduğunu düşündük.

pou9p9

- Okurların ilgiyle takip etmeye başladığı yayın politikanızdan da bahsetmeniz mümkün mü?

hep kitap’ın yayın çizgisinden ve neler yapmak istediğinden kısaca söz etmek gerekirse; aslında yayınevimizin üç ana izleği var. Biri sanat kitapları, diğeri çocuk kitapları, üçüncüsü de kültür kitapları diyebileceğimiz edebiyat kitapları. Ve buna bahar ayında bir de gençlik kitapları eklenecek. Dolayısıyla planlarımız dâhilinde hep kitap’ın dört ana çizgisi var diyebiliriz. Her birinde de kitapların seçiminden başlayarak editoryal çalışma, tasarımdan kağıda baskıya kadar hepsinde titizlik ilk ilkemiz diyebilirim. Her bir izlekte büyük bir titizlikle hazırlanan kitaplar bunlar.

- Sanat kitapları kategorisinde yayınladığınız bir seri kitap var. Çok ses getirdi ve ilgi gördü bunlar.

“İşte” konsepti sanat kitaplarının ilk serisi ve ilk kitapları oldu. Çok da beğenildi. Dünyanın önemli sanat yayıncılarından Laurence King’in “This is…” serisini Türkçe'ye kazandırmış olmak çok keyifli. Çünkü bu eseri diğer sanat kitaplarından ayrıştıran en önemli özelliği içlerinde bu seri için özel yapılan illüstrasyonların olması. Bu kitaplar tasarımıyla, kâğıdıyla, kapağıyla emsallerinden tamamen farklı. Bu halleriyle bile hepsi birer sanat eseri ve okuması da çok kolay. Sanatçıların hayatını sadece sanatsal bakış açısıyla değil, aynı zamanda insani bakış açısıyla da hikâye şeklinde anlatan çok güzel kitaplar. Yani böyle bir yandan keyif verirken, bir yandan da bilgilendiren bir seri aslında.

- Yayıncılık modellerinin de değiştiği günümüzde Türkiye’deki diğer yayınevleri de kendi içlerinde bu değişime ayak uydurmaya, özel tasarımlar ve arthouse çalışmalarla konsept yayınlar yapmaya başladılar. Tasarım anlayışıyla yeni bir boyut kazanan yayıncılık sektöründe bu anlamda siz bu konudaki bakış açınızla diğerlerinden daha ileridesiniz. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

Genel Müdür Yardımcımız Kenan Kocatürk sanat kitaplarını hiç kimse yapmaz iken 1988 yılında kurduğu Literatür Yayıncılık ile co-publishing yöntemiyle kaliteli kitap üretimi alanında da Türkiye’de öncülük yapmış, sanat kitapları yayıncılığı yapmış bir yayınevi sahibi bildiğin üzere. hep kitap’ın bu alandaki vizyoner yaklaşımında bunun çok büyük bir etkisi var. Kenan Kocatürk’ün getirdiği bakış açısının üzerine ekibin koyduğu bazı şeyler oluyor. Böylelikle belki bir adım önde başlıyor olabiliriz.

“DÜNYANIN ÇEŞİTLİ COĞRAFYALARINDAN BİZE DOKUNACAK, TÜM DÜNYAYA DOKUNABİLECEK HİKÂYELERİ SEÇEREK İLERLEMEK AMACINDAYIZ.”

- Edebiyat seçkilerinizi nasıl yapıyorsunuz?

Bu izlekteki yaklaşımımızın şimdiye kadar anlaşıldığını düşünüyorum. Ama özetlemek gerekirse, dünyanın çeşitli coğrafyalarından bize dokunacak, tüm dünyaya dokunabilecek hikâyeleri seçerek ilerlemek amacındayız. Önceliğimiz; Shida Bazyar’ın Geceleri Sessizdir Tahran romanından tutun da bu ay yayınlayacağımız Ottessa Moshfegh’in Eileen’ine kadar hep çeşitli ödülleri olan, dünya edebiyatında ses getiren eserleri Türkçe'ye kazandırmayı amaçlıyoruz. Bu yeni ses de olabilir, daha önce sesi duyulmuş bir yazar da olabilir, ülkemizde tanınmamış biri de olabilir, fark etmez, bizim amacımız dünya edebiyatında ses getirmiş dünya yayıncılık piyasasında iz bırakmış eserleri Türkiye’deki okurlarla buluşturabilmek. Örneğin bu ay yayınlayacağımız The Man Booker Prize’ın 2016 Short List’inde yer alan PEN/Hemingway Ödülü’nün sahibi, Amerikan edebiyatına yeni ses, yeni bir soluk getirdiği iddia edilen Ottessa Moshfegh isimi bir kadının çok tatlı bir kitabı için çalışıyoruz. Tatlı derken, Hitchcockvari karanlığı olan bir kitap ama edebi tatta okuma zevki veren bir kitap.

lupup

- Çocuk kitaplarında durum nedir?

Çocuk kitaplarında da dünyada yine ödüllü, bilinen çizer ve yazarları burada, hep kitap çatısı altında toplamak gibi benzer bir yaklaşımla ilerlemeyi amaçlıyoruz. Bu kapsamda Okul Öncesi ve Okul Dönemi kategorilerinde bizden de Ayla Çınaroğlu ve Mustafa Delioğlu ikilisinin üç kitabını yayınladık şu ana kadar.

- hep kitap’ın Türkiye’deki yazarlara yaklaşımı nasıl peki?

Türk dilinde eser veren yazarlardan da seçkin isimlerle yavaş yavaş buluşmaya başladık. Örneğin Jale Sancak’ın toplam on bir öyküden oluşan Belki Yarın isimli öykü kitabını yayınladık. Çok yakında da Nermin Yıldırım’ın yeni romanını yayınlayacağız. Kendi dilimizde üreten yazarlar için de duruşumuzu aynı çizgide sürdürmeye devam edeceğiz.

- Türkiye’den de bir çok yeni yazarla birlikte çalışıyorsunuz. İyi yazarlar mutlaka oluyordur ama hep kitap bünyesinde keşfettiğiniz, sizi kalbinizden vuran yeni Türk yazarlar var mı okuduğunuz dosyalar arasında?

Henüz sıfırdan yepyeni, “Ben bunu buldum, çok heyecanlandım” dediğim bir şeye rastlamadım, hep kitap’a başladığımdan beri yani. Ben her zaman buna açığım. Ancak bu gerçekten farklı bir sesin, benzerlerinden ayrışması ya da Türkçe'ye, dilimize âşık olması ve o dili doğru kullanarak beni vurmasıyla mümkün olabilir. hep kitap macerasında şu ana kadar henüz böyle bir şeye rastlamadım.

- Editörlük, Pazarlama Direktörlüğü ve son yıllarda da Yayın Direktörlüğü yaptığınız Doğan Kitap’tan hep kitap’a geçtiniz. Yazar bağlantılarınız, tecrübeleriniz ve yayıncılık ağındaki gücünüzü göz önünde bulundurunca hep kitap’ın şanslı bir yayınevi olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.

Ben aslında Doğan Kitap’tan hep kitap’a geçmedim. Doğan Kitap’tan ayrıldım. Sonra hep kitap fırsatı çıktı karşıma, tabii o zaman hep kitap ismi yoktu ortada. Her şeyi sıfırdan yapma imkânımız oldu.

Zaten Doğan Kitap’dan sonra sıfırdan bir şey yapma fikri bana çok cazip geldi. Doğan Kitap sonuçta yerleşik, büyük ve kurumsal bir yer. Orada da yeni markalar yaratmıştık ama ne olursa olsun yapılanlar hep var olan bir yapının üstüne oluyor. O yüzden bunu denemek bana çok iyi geldi.

- Her şeye sıfırdan başlamanın zorlukları da olmuştur eminim.

Bunun avantajları ve kolaylıklarıyla birlikte dezavantajları ve zorlukları da var tabii. Her şeyi yeniden temize çekmek, bir sürü şeyi aynı anda düşünmek zorundasın. Kurumsallık anlamında diğer tarafta olan bazı şeyleri burada sıfırdan yaratıp bir yapı oluşturmak, onu bir düzen içine sokmak zorundasın. Ama diğer taraftan eğer işini seviyorsan bu keyifli de bir şey. Burada çok tecrübeli bir ekip var. Bu anlamda baktığımda, evet, hep kitap için bunun bir şans olduğunu düşünüyorum. Tecrübeli bir ekiple birlikte bir işe başlamak tüm acemilikleri de en aza indirme imkânı sağlıyor.

- Bu zamana kadar büyük markaların yönetiminde yar almış isimler bir aradasınız. Bu da hep kitap’a ayrı bir marka değeri katıyor şüphesiz. Bu yüzden hep kitap bana yeni kurulmuş bir yayıneviymiş gibi gelmiyor. Siz nasıl hissediyorsunuz?

Geçenlerde birinden hep kitap’ın sanki on yıldır sektörde varmış gibi hissettiğini söylediğini duydum. Bu algı tecrübelerimizin getirisinin yanı sıra biraz da bizim sektörün çok içinde olmamızdan ve tanınıyor olmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Ama her şeye rağmen yeniyiz tabii ki; yeni bir marka, yeni bir yayınevi. Bu yeniliğin heyecanı çok başka.

- Kriz zamanlarında ekonomi bu kadar çok tartışılırken Türkiye’de bundan en fazla zarar görenler kültür-sanat ve bu alanla ilgili olan insanlar oluyor haliyle. Kitap üretenler, film çekenler, müzik yapanlar, tiyatro sahneleyenler olarak böyle zamanlarda daha dikkatli olmalıyız diye düşünüyorum. Bu anlamda siz ayakta kalmak adına neler yapıyorsunuz?

Türkiye’de yaşayanlar olarak birbirinden çok uzak olmayan pek çok kriz geçirdik biliyorsun. Bu gibi zamanlarda benim tek bir duruşum var, mümkün olduğunca serzenişlere kulağımı tıkamak. Özellikle kendi serzenişlerime… Yani sitem etmek, şikâyet etmek yerine işe odaklanıyorum. Yeni kitaplara bakmaya odaklanıyorum. Tabii ki zaman zaman öyle şeyler oluyor ki, hepimiz yaşıyoruz, hiç birimizin tekrar dönüp de arkaya bakacak hali kalmıyor. Çok acı şeyler yaşadığımız da oluyor arada ama genel prensip olarak yaptığım işe konsantre olmaya çalışıyorum. Çünkü şikâyet etmenin özellikle de sosyal medyada şikâyet etmenin kimseye bir faydası yok aslında.

lu9p

- Zaten Twitter resmen bir er meydanı, bir kavga alanı artık.

Doğruyu söylemek gerekirse oralara hiç girmiyorum. İzliyorum tabii ama, mümkün olduğunca az serzenişte bulunuyorum.

- Yayıncılık adına sosyal medya önemli bir mecra değil mi peki?

Evet, doğru; mesleki olarak önemli elbette. Birbirini hissetmek açısından önemli ama bir yandan da zaman kaybına dönüşebiliyor. Topluma en faydalı şeyin hayatımızı nasıl yaşıyorsak öyle yaşamayı sürdürmekte direnmek olduğunu düşünüyorum. Onun için de yaptığımız işleri mümkün olduğunca en iyi yapmak en iyi çözüm diye düşünüyorum. Bu benim prensibim. Farklı düşünenler olabilir. Ama ben kriz anlarıyla böyle başa çıkıyorum diyeyim.

- İşine odaklanıp kendi kuralların çerçevesinde yaşamak en doğrusu, değil mi?

Evet, aynen öyle. Çünkü işime odaklanıp kitap okuma, kitaplardan edebiyat kanalı ya da başka yollarla aslında gerekli mesajları vermenin daha doğru olduğunu düşünenlerdenim. Ben yıllardır böyle yaşıyorum herhalde bundan sonra da izin verildiği müddetçe böyle yaşarım.

- Pekâlâ, böylesi kriz dönemlerinde yayıncıların kendi içlerinde birbirlerini motive ettikleri oluyor mu?

Zaman zaman gördüğüm diğer yayıncı dostlarımın birçoğunun da bizim gibi yaşadığını, bizim gibi düşündüğünü görüyorum. Onlar da işlerine odaklanarak hayatlarını sürdürüyor ve koşullar el verdiğince kimse hızını kesmiyor. Tabii ki şartlar sınırları zorladığında hız kesmek mümkün ama Türkiye’de bunca krize rağmen hala kitapların çıkması ve onların tanıtılması, yazarların söyleşilere katılması, bu sektörde herkesin nasıl işine odaklı yaşadığının ve işiyle ilgili olduğunun da bir göstergesi. Yapılması gereken de bu. Herkes bu anlamda birbirine benziyor ve ortak sorunlar yaşıyor. Bence birbirimizin varlığı kendi aramızda bize motivasyon gibi geliyor zaten.

- Hem dijitalde hem de yazılı basında gündelik gazetelere baktığımızda eskiden kitaplarla ilgili yazılar daha çok çıkardı. Yayıncılık sektörüne baktığımızda çok önemli kitaplar yayınlanıyor. Köşe yazarlarının bunların haberini vererek kitleleri bilgilendirmek gibi bir misyonları da olmalı diye düşünüyorum. Günümüz köşe yazarlarının daha çok siyasi gündem odaklı yazmalarına, kitaplara olan ilgilerine ne diyorsunuz? Köşe yazarlarının kitaplara olan ilgileri eksik mi?

Ben böyle bir yargıda bulunamam. Yani onlar artık daha az okuyorlar ya da az ilgileniyorlar gibi bir yargıda bulunamam doğruyu söylemek gerekirse. Ama kitap eklerinin bile sayfaları azaldı mesela. 3 Şubat’tan itibaren Radikal Kitap da artık tarihe gömüldü. Şimdi Hürriyet daha renklendirerek ve sanatla birleştirerek Hürriyet Kitap Sanat adıyla yeni bir dergi çıkarıyor. Bu yüzden mecraların gittikçe azaldığı böyle bir zamanda kitabın her zaman daha çok ilgiye muhtaç olduğunu söyleyebilirim. Yani kitapların sadece ekler kanadıyla değil, günlük gazetelerin kendisinde de yer bularak görünür olması gerek diye düşünüyorum. Ama köşe yazarları daha az kurgu roman okuyorlar herhalde, böyle de bir gerçek var. Yani meslekleri gereği daha çok kurgu dışı kitaplara, inceleme-araştırmaya yöneliyorlar gördüğüm kadarıyla. Hâlbuki bence kurgu eserler zamanımızdan yirmi hatta yüzyıl önceyi anlatsa dahi her zaman günümüzde yaşadıklarımızla ilgili daha çok şey söyleyebiliyor. Çünkü bana sorarsanız sadece araştırma kitaplarıyla yaşadığımız anı yaşandığı anda değerlendirmek o kadar da kolay değil. Esas olan geçtikten sonra yaşananların ne olduğu anlaşılıyor ve gerçek araştırmalar da oradan çıkıyor. Edebiyatta da böyle; geçmiş bize her zaman bugünü de anlatıyor. Ve aslında edebiyatın içinde o satır araları bize, yaşadıklarımıza dair üzerinde düşünebileceğimiz çok şey barındırıyor. Bu yüzden kimsenin edebiyattan vazgeçmemesi gerekir diye düşünüyorum.

- Kurgu roman türünde sadece evinde oturup yazanlar bir de yazmak için yaşayan yazarlar var. Bu iki yazar profilinden hangisi size daha ilginç geliyor?

Net bir şey söyleyemem ama şunu söyleyebilirim; ben yazılanlara bakarım. Metinlerle ilgilenirim. Aslına bakarsan bir yazarın ne olduğu, kim olduğu, nasıl yaşadığı beni hiç ilgilendirmiyor. Yazdıklarına beni inandırması, yazılanların okurken bana keyif vermesi ya da inandırmasa bile beni alıp sürüklemesi, metinlerde bir edebiyat lezzeti yakalamam benim için önemli. Nasıl yaşadığı, ne yaptığı, bunu nasıl yarattığı beni hiç ilgilendirmiyor. Bu kapsamda bakacak olsak dünya edebiyatında bir sürü yazıdan soğumamız gerekebilir. Çünkü yazarın iyi insan olması ya da benim yaşadığım gibi yaşaması gibi bir zorunluluğu yok.

“YARATICILIK DENİLEN ŞEY, HAYAL GÜCÜ İLE GÖRDÜĞÜN, BAŞKASININ YAŞADIĞI YA DA HİÇ AKLINA GELMEYECEK BİR ŞEYDEN HİKÂYE, ROMAN ÇIKARABİLMEK BENCE.”

- Ben aslında şunu sormak istemiştim: Yazmak için yaşamak gerekir mi?

Bence gerekmez. Yaratıcılık denilen şey, hayal gücü ile gördüğün, başkasının yaşadığı ya da hiç aklına gelmeyecek bir şeyden hikâye, roman çıkarabilmek bence. Yani birebir yaşadıklarını yazmaya yazarlık diyemeyiz. Biz ona biyografi, otobiyografi falan diyoruz. Bence zaten yazarlık kendi yaşamadıklarını biriktirebilmektir.

o9up89

- Kendi yaşamadıklarını yansıtabilmek…

Evet, yazar dediğin kişi biriktirebilmeli aslında. Onlardan da yeni bir dünya yaratarak biriktirdiklerini yansıtabilmeli diye düşünüyorum.

- Yayıncılar artık yurt dışı fuarları çok yakından takip ediyorlar. Sizin takip ettiğiniz, katılmayı planladığınız fuarlar hangileri?

Yayıncılar olarak artık internet sayesinde her şeyi günü gününe takip etme şansına sahibiz fakat yine de Londra Kitap Fuarı ve Frankfurt Kitap Fuarı bizim için önemli fuarlar tabii. Çocuk kitapları için de Bologna Çocuk Kitapları Fuarı’na gidiliyor. En çok gidilen fuarlar bu üçü. İnsani ilişkiler ve yüz yüze görüşmenin yeri bir başka olduğu için biz de bu üç fuara gitmeyi planlıyoruz.

“YENİ KİTAPLAR HIZ KESMEDEN OKURLARLA BULUŞACAK.”

Son olarak 2017 yayın politikanızdan söz etmeniz mümkün mü? Okurları neler bekliyor?

Şirketin kuruluşuyla birlikte hep kitap için bir sürü kitap araştırdık. Araştırdıklarımızın içinde The Man Booker Prize’ın kısa listesine kalan dört kitap bu yıl içinde hep kitap’dan çıkacak mesela. Bunlar arasından Eileen bu ay çıkıyor. Sonbahara doğru da yine geçen yılın kazananı The Sellout yine bizden çıkacak. Mesela bu beni oldukça heyecanlandıran şeylerden biri. Sonra The New York Times Fiction Best Sellers of 2016 listesinde yer alan gerilim ile women's fiction dediğimiz şeyi birleştiren, bir kadın romanı yazarı diyebileceğimiz Liane Moriarty’i hep kitap’a katmış olmaktan dolayı çok mutluyum. Yazarın Truly Madly Guilty isimli bu kitabı aynı zamanda 2016’da Goodreads’te de yılın en çok okunan ve sevilen romanı seçildi. Bu kitabı da 2017 bitmeden hep kitap okuyucularıyla buluşturacağız. Sanat kategorisinde İşte serisi devam edecek. Örneğin daha önce Doğan Kitap’da olan Arne Dahl’ın yeni serisini yazdan itibaren biz yayınlayacağız. Şimdilik bunları söyleyelim, diğerleri sürpriz olarak kalsın.

y8u8o8op

Yeni bir renk, yeni bir soluk: hep kitap! ile ilgili etiketler hep kitap Sayim çınar deniz yüce başarır ile konuştu deniz yüce başarır
GÜNÜN VİDEOSU

326 yolcu taşıyan uçakta korku dolu anlar! Piste sert iniş yaptı... O anlar kamerada

Alman Lufthansa’ya ait Boeing 747 tipi uçak Frankfurt-Los Angeles seferi sonunda piste sert iniş yaptı. 326 yolcu ve 19 mürettebat bulunan uçak iniş sonrası kontrollerin ardından Frankfurt’a geri döndü. Korku dolu anlar kameralara yansıdı.