Şahitlik eder misiniz?

Mete Yarar

Mete Yarar

Bazı günler vardır ki konuşmak da istemezsin, yazmak da... İşte bu gün öyle bir gün.

"İçim yandı" desem az kalır. Katıldığım televizyon programından dönmek için uçağa bindim ve Atatürk Havalimanı'na indim. İner inmez ilk okuduğum haber Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk'ün şehadet haberiydi.

Saldırı olduğunu öğrendiğimde endişelenmiş fakat ardından hafif yaralı olduğunu öğrenince rahatlamıştım. İşte bu bilginin ardından, şehadet haberi gelince başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Tam bir yıl önce TRT Belgesel'e "Şahit Olun" programını çekmek için Derik'e gitmiştik. Ondan önce de onlarca ilçeye gitmiş ve barikat gerçeğini halkımıza anlatmaya çalışmıştık.

Belgeseli 10 bölüm olarakta yayınlamıştık. Gittiğim yerlerde onlarca mülki amirle görüşmüştüm. Ama nedense Muhammed Kaymakamımızı görünce onu çekme ihtiyacı hissetmiştim.

Farklıydı ve diğer görüştüklerimden ayrı duruyordu. Bir ara tavrını rahmetli Gaffar (Okkan) müdüre benzetmiştim. İçimden, "İnşallah bu kaymakamımızı koruyabiliriz" diye geçirmiştim. Farklıydı ve bölücü örgütün çok da hoşlanmadığı bir rol modeldi.

Halkın hizmetinde olduğunu hatırlatmaktan öte, o hep halk kalmış bir kaymakamdı.

131120161603399488649_3.jpg

Deri montunu giyip, yere bağdaş kurup çayını içebiliyordu. Sorunlara "Benim yetki alanıma giriyor mu" diye bakmıyordu. Halkın sıkıntısı, onun yetki alanındaydı. Çünkü halk 'devlet'i O'nun sıfatında tanımlıyordu.

Tabii ki örgüt onu sevmeyecekti, onların halka yaptıkları propagandanın tam tersini temsil ediyordu.

Eşi de kendisi gibiydi. Okuluna korkmadan gidiyordu. Öğrencileri ve onların aileleri ile zaman geçiriyordu.

Sosyal hayatın gereği olan komşuluk ilişkilerine önem veriyordu.

Evlerine barikatlar döneminde gitmiştim. Her yerde olayın sıcaklığı devam ediyordu. Evi kamu binalarının aksine Derik'in içindeydi. Hatta barikatlara en yakın kamu binası onun eviydi diyebilirim.

Eve gitmek istediğimizi söylediğimizde bir garip bakışmanın olduğunu da fark etmiştik. Tehlikenin olduğunu bize hatırlatmalarına rağmen ısrar edince eve üç zırhlı araç ile hareket ettik. Zırhlı araç bizi hafif silah atışlarından koruyabilirdi. Fakat roketatar ya da EYP saldırısı karşısında hiç şansımız olamazdı.

Derik'in içinde bir süre ilerledikten sonra kaymakamın evine vardık. Evin içinden çıkan uzun namlulu silah taşıyan emniyet görevlileri önce köşe başlarını tuttu. Araç hızla içeriye girdi. Ardından ağır demir kapıyı kapattılar. Bölgede keskin nişancı olduğunu söyleyerek hedef göstermememizi rica ettiler. Sayın kaymakamla dışarıda yüksek duvarların içinde röportaj yaptıktan sonra konutun içine girdik.

Bizi içeride kaymakamın eşi çok sıcak bir şekilde karşıladı. Yüzünden hiç eksik olmayan bir gülümsemesi vardı. Önce çay ikram etti. Sonra da konuşmaya başladık.

O zaman kaymakamımızın gücünü nereden aldığını da fark ettim. O da eşi gibi idealist bir kişiydi.

Kamera kayıtta olmadığı anlarda sorular sordum. "Hiç endişe etmiyor musunuz?" diye sorduğumda yine gülümsemeyle cevap vermişti: "Biz buraya Bingöl ilinin Kığı ilçesinden geldik, o bölgede de terör örgütünün faaliyetleri vardı. Ama biz oradan göz yaşları ile ayrıldık".

Sözlerinde halka dair inanılmaz bir güven vardı.

Neden olaylar başlayınca diğer kamu görevlilerinin yaptığı gibi ilçeden ayrılmadığını sordum.

"Biz burada devleti temsil ediyoruz, olmaz" demişti. Diğer öğretmen arkadaşları okullar kapalı olduğu için zorunlu olarak ilçeyi terk etmişlerdi. Kaymakamın eşinin endişesi bu kayıp zamanın öğrenciler için nasıl giderileceğiydi. Eşinin eve geldiğinde rahat etmesini ve çocuğu ile zaman geçirmesini istiyordu. "Onun bize, bizim ona ihtiyacımız var" diyordu.

Evet o bomba sesleri içinde çocuklarını büyütüyorlardı. Şehri önce barikatlardan temizleyerek tekrar ayağa kaldırmaya çalışıyordu. Patlayan trafoları, kesilen suları ve verilmeyen hizmetleri halka götürmek için çabalıyordu.

Kalınabilecek bütün yerler dolu olduğundan konutun misafir bölümü, operasyon için gelen görevlileri barındırıyordu.

Barikatlar dönemi bitince bu sefer şehrin yükünü omuzlamaya devam ediyordu. Zarar görmüş okullar ve yolların tekrar onarılması gerekiyordu. Ama buna istekli olmayan da bir yerel yönetim vardı.

Araçları mermi ve silah taşırken yakalanıyor hizmet vermesi gereken araçlar terör olaylarında kullanılıyordu.

Zaten fahri olarak yaptığı Belediye Başkanlığı görevi, bu kez kayyum atanarak resmi olarak kendisine verildi.

Fahri olarak belediye hizmetlerini yaparken "Sen bu işlere niye karışıyorsun, biz yapamıyor muyuz?" demeyenler, kaynaklar elinden gidince seçilmiş olduklarını hatırlıyorlar ve "haklarının gasp edildiğini" söylüyorlardı!

Evet o başka bir kaymakamdı. Onu ilk gördüğümüzde farkı anlamıştık.

Formatımızda olmamasına rağmen onunla ve eşiyle röportaj yapma isteğinden kendimizi alamamıştık.

Uzun bir şekilde de yayınlamıştık. Meğer bize Allah'ın o günlerde verdiği görev onu halkımıza tanıştırmakmış.

İyi ki oraya gelmişim, iyi ki seni tanımışım, iyi ki seni halkımıza anlatmışız.

Sayın hocam Fatma Safitürk, iyi ki sizi de tanımışız. Acınızı tarif etmemiz mümkün değil ama unutmayın ki siz bu millete emanetsiniz..

131120161603589484988_3.jpg

Şehidim bizi affet seni koruyamadık ama sen bize yine yol gösterici oldun. Doğrunun kıymetli olduğunu gösterdin.

Biz "Şahit Olun" programına şu dizelerle girerdik;

"Doğruyu mu bulmak istiyorsunuz...

Doğruya mı ulaşmak istiyorsunuz...

O zaman önce olayın kaynağına gidin...

Ve oradaki insanı bulun ona dokunun,

onun hikayesini dinleyin,

onun gözünden görün.

Yaşananlara şahit olun.

Şahit olun ki, hem ahlaken, hem de vicdanen sorumluluk üstlenin,

yok sayıp arkanızı dönüp gidemeyin,

Şahit olun ki sayenizde doğru kıymetlensin."

Ve dediğimiz gibi de oldu...

Sizin yüce yüreklerinizde doğru yine kıymetlendi.

Ve şu sorunun sorulmasına sanırım gerek kalmadı.

Nasıl bilirdiniz?

Ben şahitlik ederim ki o yiğit, mert, inançlı ve çalışkan bir vatan evlâdıydı.

Diğer Yazıları