Organik din

Erdem Uygan

Erdem Uygan

Allah’ın varlığı ve birliği hakkında hiç kimsenin şüphesi olmadığını geçtiğimiz yazımızda ortaya koymuş, kendilerini ateist olarak tanımlayanların asıl derdinin Allah’a hesap vermek konusunda olduğunu belirtmiştik. Onların asıl kabul edemedikleri şey ölümden sonraki hayattır. Oysa Rabbimiz ölüm sonrası hayatı gerçek hayat olarak tanımlamaktadır:

Şu yaşanan hayat, bir oyun ve eğlenceden ibarettir. O son yurttaki ise işte asıl hayat odur; keşke bilseler. (Ankebut 29/64)

Düşmekte olan uçakta ateist kalmaz misali Rabbimiz bu ayetin devamında şöyle buyuruyor:

Gemiye bindiklerinde başka hiçbir şey katmadan, sadece Allah’ın dinini kabul ederek O’na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkardı mı, bakarsın ki şirk koşuyorlar. Bunu, Allah’ın onlara verdiğini görmemek ve günlerini gün etmek için yaparlar. Onlar yakında öğreneceklerdir. (Ankebut 29/65-66)

Şirk, bir takım otoritelere ya da kişinin kendisine ait olan doğruları Allah’ın doğrularının önüne geçirmek demektir. Bunu yapan bir kişinin kendisini müslüman ya da ateist olarak tanımlamasının bir önemi yoktur. Her ikisinin de Kur’an’daki ismi müşriktir.

Bu sebeple yukarıdaki ayette gemideki insanların başka hiçbir şey katmadan sadece Allah’ın dinini kabul ederek O’na yalvardıkları bildirilmektedir. Konuyu biraz daha detaylandıran şu ayetlerde de aynı ifade kullanılmakta ve katkısız organik din hakkındaki bilgimiz artırılmaktadır:

Sizleri karada ve denizde yürüten O’dur. Bir gemide olsanız, gemi güzel bir rüzgârla yolcuları rahatça götürse, hepsi tam bunun zevkine varmışken bir kasırga çıkıp her tarafı dalgalar sarsa, iyice kuşatıldıkları kanaatine vardıkları anda başka hiçbir şey katmadan sadece Allah’ın dinini kabul ederek şöyle yalvarırlar: “Bizi bundan kurtarırsan gerçekten görevini yerine getirenlerden oluruz.” Onları kurtarınca da bakarsınız ki o yerde yine yanlış işlere dalmışlar. Ey insanlar! Bu gibi davranışlarınızın zararı kendinizedir. Bu hayatta biraz menfaat sağlarsınız ama sonunda dönüşünüz bize olur. Yapmış olduğunuz şeyleri, size bir bir haber veririz. (Yunus 10/22-23)

Ayette de belirtildiği gibi hiçbir şey katmadan sadece Allah’ın dinini kabul etmek demek Allah’ın koyduğu kuralları uygulamak ve O’na karşı tüm görevleri yerine getirmek demektir. İnsan başı sıkıştığı zaman Allah’ın dinine başka şeyler katmamaya başlıyor yani organik dine sarılıyorsa, rahat olduğunda yani hayatının çok büyük bir bölümünde Allah’ın dinine bir takım şeyler karıştırıyor yani organik dini bozuyor demektir. Bu sadece dine mesafeli insanların tavrı değildir; son derece dindar bir hayat yaşadığı görülen insanlarda da bu durum sıkça görülür.

Din denilen şey tuttuğunuz yoldur, yaşam tarzınızdır. Bu anlamda dinsiz bir insan yoktur. Hayatınızın ilkelerini, doğrularını, yanlışlarını, sınırlarını siz mi, kendilerine değer atfettiğiniz kişiler mi, bir takım tüzel kişilikler ve kurumlar mı, yoksa Allah mı belirliyor? işte mesele budur.

Allah’ın dini katkısız, organik dindir. Bugün domatesin bile Allah’ın yarattığına bir şey katılmamış organik halinin peşinde koşan insan, Allah’ın dininin organik halini talep dahi etmemektedir. Bir kesim kendisine toplumunun verdiği dini organik olup olmadığına bakmaksızın Allah’ın dini saymakta, diğeri hormonlu dini kabul edemediği için organik dini de yok saymaktadır.

Bil ki Allah’ın dini, katkısız dindir. O’nunla aralarına başka dostlar yerleştirenler şöyle derler: “Bizim bunlara kulluk etmemiz, sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diyedir.” Allah, onların tartışıp durdukları her konudaki hükmünü, onların yüzüne karşı verecektir. Allah, yalancı olan ve âyetleri görmezlikte (kâfirlikte) direnen birini yoluna kabul etmez. (Zümer 39/3)

Ayet organik olmayan, katkılı dini, Allah ile aramızda başka otoriteler belirlemek ve bunların bizi Allah’a yaklaştıracağını düşünmek olarak tanımlamaktadır. Bunun “modern” ve “kendinden filozof” kesimin dilindeki karşılığı “benim kalbim temiz”dir. Çünkü bunu söyleyen kişi “beni Allah’ın emir ve yasakları bağlamaz, çünkü ben yanlış bir şey yapmıyorum” demektedir. Oysa zaten yeryüzünde “benim kalbim pis” diyen bir insan bulmak mümkün değildir. Herkes her fiilini doğru kabul edip kendini rahatlatacak sebepler bulabilir.

Dikkat edilirse ayette Allah ile arada herhangi bir yaklaştırıcı belirlemek, o belirlediğimiz şeye kulluk etmek olarak tarif ediliyor. Ve bunu yapanların kimliklerine, ailelerinin dinine ya da kendi sözlerine bakılmaksızın kafirlikte direndikleri yani Allah’ın ayetlerini görmezden geldikleri dile getiriliyor. Zaten başka bir kişi veya kurumu Allah’tan daha yakın görüp hayatı onun kurallarına göre yaşamak Allah’ın koyduğu ilkeleri görmezden gelerek ikinci plana atmak demektir. Bunun Arap dilindeki karşılığı kafirliktir.

Gerçekte tüm insanların Allah’tan aldığı emir, sadece Allah’tan emir almalarıdır. Özgürlük budur:

De ki “Ben, bu dine bir şey katmadan Allah’a kulluk etme emri aldım.” “(Allah’a) Tam teslim olanların (müslümanların) en önünde olmam da emredildi.” De ki “ Rabbime karşı gelirsem o büyük günün azabından korkarım.” De ki “Ben, bu dine bir şey katmadan sadece Allah’a kulluk ederim. (Zümer 39/11-14)

O diridir. O’ndan başka ilah yoktur. Dinine bir şey katmadan O’na yalvarın. Her şeyi güzel yapan yalnız Allah’tır. O, tüm varlıkların Sahibidir. De ki “Allah ile kendi aranıza koyup yardıma çağırdıklarınıza kul olmam, bana yasaklandı. Bu yasak, Rabbimden bana, açık âyetler geldiği vakit kondu. Ben varlıkların sahibine teslim olma emri aldım.” (Mü’min 40/65-66)

Diğer Yazıları