Neden Irak'ta ve Suriye'de olmak zorundayız?

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Hep soruyorlar, “Biz neden Suriye’de ve Irak’tayız ve oradakiler neden bizim olmamızı istemiyorlar?”

Irak’ı yakıp yıkıp; yakın edenler, Suriye’yi kan gölüne çevirenler yok iken, oralar Türk toprağı idi.

Oralarda yüzlerce yıl barış hüküm sürmüş idi. O topraklarda yaşayan herkes mutlu, mesut, müreffeh

idi. Dini, dili, etnisitesi, mezhebi söz konusu olmaksızın kendi özellikleriyle, kendi benlikleriyle

yaşarlardı. Kimse onları yok etmeye, dönüştürmeye kalkışmazdı…

O toprakların ve o topraklarda yaşayanların fiziken Türk’ten koparılmasının üzerinden bir aşıra yakın

zaman geçti, ancak geçen zaman içinde bir gün bile hiç kimse huzur bulmadı… O topraklardan kan ve

gözyaşı hiç eksik olmadı…

Evvela bizim dışımızdakilerin neden orada olduklarını sorgulamak lazım iken biz neden oradayız diye

olaya yaklaşmak elbette ki, hep kötü niyet ile izah edebileceğimiz bir husus değildir.

Ancak, tarihimizin en kadim yurtlarında, her zerresi hala Türk kokan bu coğrafyada, her miliminde bir

eserimiz olan şehirlerde yakıp yıkan, öldüren, yok eden müstevliler kol gezerken; bunların bir ileri

aşamada hedefleri doğrudan Türk ülkesi ve vatanı iken, kalkıp da “Biz niye oradayız, olmasak olmaz

mı?” demek, olayları tam olarak kavrayamamaktır.

Oralardayız ve olmak zorundayız, çünkü orada yaşayan her insan, canlı, cansız mahlûkat bizim bir

parçamızdır. Oralarda süren şiddeti, vandallığı gidermek ve yeniden barışı kurmak, yaşatmak ancak

bizim varlığımızla mümkün olur.

Oralardayız ve olmak zorundayız, çünkü orada olanların tek derdi kaygısı sömürmektir ve yok

etmektir. Onlara fren yaptıracak, engelleyecek tek güç Türktür…

Oralardayız ve olmak zorundayız, çünkü oraları idare ettiğini düşünen kukla yönetimlerin, basiretsiz

ve ferasetsiz uşak ruhlu, tasmalı kölelerin kendi halklarına yönelik kin ve nefretleri sonucu ortaya

çıkan boşluk, şiddet ve vahşet ortamı, terör iklimi, oluk oluk akan kanın Anadolu’nun en ücra

köşelerine kadar ulaşmasına yol açmaktadır. Her eve ateş düşürmekte, ocakları söndürmekte,

gönüllerimizi yıkmakta, yüreklerimizi burkmaktadır.

Kandil’den, Sincar’dan, Suriye’nin dört bir yanından Türkiye’ye yönelik her gün yüzlerce mütecaviz

girişim, saldırı olmaktadır. Kendilerine devlet muamelesi yapılmasını isteyen, egemenlik haklarından

dem vuran sözüm ona ülke yöneticileri kevgire dönen sınırlarına bakmayarak, terörist yapılanmaların

ellerini kollarını sallayarak ülke içinde derebeylikler oluşturmalarına engel olamazlarken akılları sıra

Türkiye’ye posta koyuyorlar…

PKK, YPG, DAİŞ gibi tarihin en kanlı, cani vahşi örgütlerini bağırlarında besleyip büyütenler, üzerimize

salanlar, aklımızla alay etmekte, tarihimize, medeniyetimize ve kültürümüze olan derin

muhabbetimizden kaynaklanan insafımızı ise zafiyet olarak görmektedirler…

Biz kendi kültür coğrafyamız olan, bin yılın üzerinde var olduğumuz, tarih yazdığımız bu topraklardan

koparken bizden asla kopamayacak varlıklarımızı, değerlerimizi de bıraktık.

Şimdi bu buhranlı, kara günlerde dönüp onlara bakmamamız, sahip çıkmamamız zaten düşünülemez.

Bu demek değildir ki, kopuş sonrası oluşan yeni yapıları tanımıyoruz; ancak kopanın koptuğu gibi

kalmadığı bir iklimde yeni halin bizsiz tanımlanmasına ve biçimlenmesine de sessiz kalamayız.

Bu kadim yurtlarımızın etnik ve mezhep temelli yüzyıllarca sürecek bir nifak ile yüzyüze olduğunu

görüyoruz. Oradaki maddi ve manevi her varlığımızın yokedilmek istendiğini biliyoruz. Oralar yok

edilirken bizi de yok etmek için pek çok açık ve örtülü hedefin tayin ve tespit edilip icrasına girişildiğini

de fark ediyoruz.

Hal böyle olunca, nasıl biz oralarda olmamazlık edebiliriz? Bırakalım ölsünler mi, bırakalım

parçalansınlar mı? Bırakalım yok olsunlar mı?

Ve bırakalım bizi yok etsinler, parçalasınlar mı?

Bu hiçbir zaman olmayacak…

Suriye de, Irak da yakın gelecekte gerçekten barışa ve demokrasiye kavuşacaktır. Huzuru bulacaktır.

Bugün mezhep çatışmalarıyla, etnik çatışmalarla, sapık terörist yapılanmalarla, tasmalı köle

yönetimlerle malul olan bu güzelim coğrafya ve mazlum halkları, vefalı Türk’ün varlığı ile yeniden

ayağa kalkacaktır.

Her gün Anadolu’nun, Trakya’nın bağrına düşen şehit ve gazi haberleri bilinmelidir ki mutlak bir

zaferin ve barışın da habercisidir.

Cumhuriyet’e giden yolda bu millet çok bedel ödedi. 93 yıl önce büyük bir coşku ile fedakârlık ile

nihai kararını verdi. Kutlu olsun… Türkiye Cumhuriyeti devleti sonsuza kadar…

Diğer Yazıları