Namaz kılmak yeter mi?

Erdem Uygan

Erdem Uygan

Değerli okuyucularımızın geride bıraktığımız bayramlarını tebrik ederim. Ramazan ayında her gün yaptığımız iftar programları sebebiyle yazmaya zaman bulamadık. Bunun için de özürlerimi sunarım.

Kur’an gerçekten mükemmel bir kitap. Dikkatle, ciddi ve samimi bir şekilde okuyan herkese kendisinin Allah’ın kitabını olduğunu sürekli kanıtlamaktadır. Yüce Allah Kur’an’da bildiğimiz kelimeleri alır, onların içlerini bizim aklımıza dahi gelmeyecek şekilde doldurur, detaylı bir şekilde tanımlayarak terimleştirir. Böylece bu ifadeler artık bildiğimiz kelime anlamlarından çok daha zengin manalarla dolu kavramlar haline gelmiş olurlar.

Bunlardan biri de musallî kavramıdır. Kelime anlamı itibariyle musallî, namaz kılan kişi anlamına gelir. Müddessir Suresinde musallîlerden olmayanların akibeti şöyle tasvir edilir:

Herkes kendi yaptığına karşılık rehindir. Doğrulardan yana olanların hali başkadır. Onlar bahçelerde olur, sorup soruştururlar suçlu olanları... Onlara, “Sizi Sekar’a (kavurucu ateşe) sürükleyen ne oldu?” diye sorarlar. Onlar da, “Biz Musallîlerden değildik.” derler. (Müddessir 74/38-43)

Ayette musallîlerden olmamanın karşılığı Sekar olarak ifade edilen kavurucu Cehennem ateşi olarak tanımlanıyor. Burada musallî kelimesini, sözlük anlamı olan “namaz kılan kişi” olarak anlarsak namazın ne kadar önemli ve gerekli bir ibadet olduğu sonucuna ulaşabiliriz; ancak sadece namaz kılmakla “namaz kılan kişi” yani musallî olarak tanımlanabilir miyiz? Kur’an bu soruya menfî cevap vermektedir. Yani Kur’an’a göre namaz kılmak, insanı “namaz kılan kişi” (musallî) yapmaya yetmez. Çünkü Kur’an’ın musallî dediği kişinin özellikleri Mearic Suresi’nde şöyle sıralanmaktadır:

Musallîler farklıdır:

  • Onlar, namazını sürekli kılanlar,
  • Mallarında belli bir hakkın varlığını bilenlerdir. Onu, ihtiyacını söyleyene de söyleyemeyene de ayırırlar.
  • Onlar hesap gününü içtenlikle kabul edenlerdir.
  • Onlar, Rablerinin azabından dolayı içleri titreyenlerdir. Hiç kimse Rabbinin azabından güvende olamaz.
  • Onlar edep yerlerini koruyanlardır. Sadece hür eşlerine veya hâkimiyetleri altındaki esir eşlerine karşı ferçlerini korumaları gerekmez. Bunlardan başkalarına açanlar sınırları aşmış olurlar.
  • Onlar, aldıkları emanetler ve üstlendikleri sorumluluklar konusunda titiz davrananlardır.
  • Onlar şahitliklerini dosdoğru yapanlardır.
  • Onlar namazlarına özen gösterenlerdir.

İşte bahçelerde ağırlanacak olanlar onlardır. (Mearic 70/22-35)

Bu ayetlerde Allah’ın, sözlük anlamı namaz kılan kişi olan musallî ifadesiyle vasıflandırdığı kişilerin, sadece namaz kılma eylemini gerçekleştirmekle kalmayıp, bunun yanısıra mallarındaki başkalarının hakkı olan zekâtı veren, hesap vereceği günün varlığını kavramış, giyimini Allah’ın istediği şekilde yapan, emanetine ve sorumluluklarına sadık, şahitliği doğru şekilde yapan ve bütün bunların yanında namazlarında hem devamlılığı hem de dikkatli ve titiz olmayı başaran kişiler olduğu açıktır. Bir kişi tüm bu özellikleri taşıyorsa “musallî” olarak tanımlanmakta, yoksa musallî namaz kılan kişidir denilerek sözlük anlamıyla yetinilmemektedir.

Yukarıda musallî olmayanların Sekar’a atılacağının bildirildiği Müddessir Suresindeki ayetlerin devamında da bu durum pekiştirilmektedir:

Onlara, “Sizi Sekar’a (kavurucu ateşe) sürükleyen ne oldu?” diye sorarlar. Onlar da, “Biz musallîler değildik.” derler. “Yoksulları doyurmazdık. Dünyaya dalanlarla dalar giderdik. Hesap günü konusunda da yalan söylerdik. (Müddessir 74/42-46)

Bu ayetlerde de musallî olmayanların sadece namaz kılmayanlar değil, yoksulları doyurmayan, dünyaya dalan, hesap verecekleri günle ilgili doğru olmayan bilgilere dayanan kişiler oldukları görülüyor. Hatta tüm bu eylemleri yerine getirmeyen kişilerin fiiliyatta namaz kıldıkları bile söylenebilir. Çünkü ayete göre onların musallîlerden olmamalarını sağlayan vasıflar namaz kılmıyor olmaları değil, diğer sayılanları yapmıyor olmalarıdır. Ayrıca musallî kavramının kullanıldığı tüm ayet gurplarında bu kişilerin namazla olan ilişkilerine değinilmesine rağmen bir tek burada namazdan bahsedilmemektedir. Bu durum da ayette musallîlerden olmadıklarını söyleyen kişilerin aslında fiilen namaz kıldıkları halde musallî olamadıklarınının göstergesi olarak anlaşılabilir.

Maun Suresinde de musallî kavramı ile doğru dini yalan saymak, yetimi ve çaresizi doyurmak, iyiliklerde bulunmak arasında bir ilişki kurulmaktadır:

Bu dine karşı yalana sarılanı gördün mü? O, yetimi itip kakar, çaresizi doyurmak için teşvikte bile bulunmaz. Bu musallîlerin çekecekleri var! Onlar, namazlarında akılları başka yerde olanlardır. Onlar, gösteriş yapan, Küçük yardımlara bile engel olan kimselerdir. (Maun 107/1-7)

Bu ayette namazlarını özenle kılmayan ve hatta diğer belirtilen eylemleri de gerçekleştirmeyen kişilerin de musallî olarak adlandırıldığını görüyoruz. Ancak burada onların musallî oluşlarına lanetlemede bulunulmasından da hareketle, musallî olarak adlandırılmaları, kendilerini o kategoride görüyor olmalarından dolayı olmalıdır. Çünkü musallî olarak adlandırılan kişilerde bulunan özellikler önceki ayetlerde sıralanmıştı.

Bir başka ayet gurubunda ise Rabbimizin musallîlerde bulunduğunu belirttiği özellikler bu kez müminlerin özellikleri olarak sıralanmaktadır:

Müminler umduklarına kavuşacaklardır. Onlar;

  • derin bir saygıyla namaza duran kimselerdir.
  • Boş sözlerden de kaçınırlar,
  • Onlar zekât için çalışırlar.
  • Bir de edep yerlerini ve çevresini koruyan kimselerdir. Sadece eşlerine veya hâkimiyetleri altındaki esirlere karşı kınanmazlar. Bunlardan başkalarına açarlarsa sınırları aşmış olurlar.
  • Onlar emanetler ve üstlendikleri görevler konusunda titiz davranan kimselerdir.
  • Onlar namazlarına özen gösterirler. (Müminûn 23/1-9)

Görüldüğü gibi mümin, yani Allah’a güvenen kişiler ile musallî olan kişiler aynı kişilerdir. Bir kişinin mümin olduğunun fiili göstergesi musallî olması yani bu ayetlerde sayılanları yerine getiriyor olmasıdır. Aynı şekilde musallî olmak da sadece namaz kılmak değil, yine tüm bu sayılanları yerine getiriyor olmakla mümkündür.

Allah’ın dinini Allah’ın kitabından öğrenmeye kalktığımızda, din adına bir takım basma kalıp bilgilerimizin sarsıldığını görmemiz çok sık yaşadığımız bir durumdur. Ele aldığımız konuda da durum yine aynı olmuştur. Artık sadece beş vakit namazını kılan bir kişi olmamızın bizi Rabbimizin “namaz kılan kişi” olarak tanımlamasına yetmediğini, hedefimizin namaz kılan değil, musallî olan kişilerden olmak olduğunu, üstelik de mümin olmanın yolunun musallî olmaktan geçtiğini bizzat Rabbimizden öğrenmiş bulunuyoruz.

Diğer Yazıları