Mültecilere bir de bu gözle bakalım!

Mikdat Kadıoğlu

Mikdat Kadıoğlu

Sakarya'da ikinci bebeğini kucağına almak için gün sayan Suriyeli kadın ve 10 aylık bebeğini öldürmesi inanılmaz ve çok utanç verici bir olay. Artık maalesef bu olaylar ülkemizde 'nefret' ve 'mülteci düşmanlığı' söylemleriyle birlikte anılıyor.

Bir ara kaçak yollardan başka ülkelere gitmek için Türkiye'yi bir köprü gibi kullanan insanların dramlarına giderek artan sıklıkta tanık oluyorduk. Bu günlerde ise Suriyeli mülteciler ile ilgili kavga, taş ve sopalı saldırı haberler daha fazla gündemde.

Mülteci bilmediğimiz bir kavram

Mülteci, sığınmacı, göçmen ve kaçak göçmen kavramları ülkemizde az bilinen konulardan. Sığınmacı ya da mülteci; BM'nin tanımı ile, "ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişi"dir. Yani bir kişinin mülteci sayılabilmesi için yukarıdaki 5 nedenden birine girdiğini Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (BMMYK) bildirmek zorunda.

Küresel iklim değişikliği de Dünyada mültecileri durumunu daha da kötüleştiriyor, fakat iklim değişikliği ve afetler resmen bir sığınma nedeni sayılmıyor! İstanbul Barosu’ndaki panelde dinlediğim BMMYK Görevlisi Av. Elif Selen Ay’dan anladığım kadarı ile ben dahil çok sayıda kuruluş, dernek ve yorumcular afet ya da iklim değişikliği nedeniyle yerinden edilmiş kişiler için “ekolojik mülteci” ya da “iklim mültecisi“ kavramını kullanması yanlışmış. Çünkü, bu kavramların uluslararası mülteci hukukunda karşılığı yokmuş! Bu nedenle bu kavramların medyada kullanımı yanlış anlamalara sebep olmaktaymış. Aslında 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesinin değiştirilip bu mağdurları da içine alan bir düzenleme yapılması bazı devletler ve STK tarafından arzu ediliyor. Fakat böyle bir girişim şu anki mülteci haklarını da geriye götürecek sonuçlar doğurabilir diye korkuluyormuş!

İklim değişikliği işi zorlaştırıyor

Küresel iklim değişikliğinden dolayı hidro-meteorolojik afetler (sel, fırtına, tayfun,...), Yavaş gelişen çevre felaketleri (kuraklık, erozyon, ormansızlaşma, vb), “Batan ada” senaryoları, Doğal kaynakların azalması neticesinde ortaya çıkan çatışmalar, vb. nedenlerden dolayı insanlar ülke içinde ya da uluslararası sınırları aşacak şekilde yerlerinden edilebiliyor. Fakat, iklim değişikliğine bağlı göçten sorumlu uluslararası bir kuruluş yok; bu durumun uluslararası hukukta hiç bir karşılığı olmadığı için de açılan davalar olumlu sonuçlanamıyormuş.

Küresel iklim değişikliği ve deniz su seviyesi yükselmesinden dolayı “Batan adalar” olarak adlandırılan Maldivler, Tuvalu ve Kiribati‘den davacılar uluslararası mültecilik korumasından yararlanabileceklerini iddia ederek dava açmış. Tonga ve Bangladeş’teki insanlar da iklim değişikliği ile artan doğal afetler nedeniyle uluslararası koruma istemişler fakat bu davalar başarısızlıkla sonuçlanmış. Örneğin; Yeni Zelanda Mülteci Temyiz Mahkemesi: “Bu, Mülteci Konvansiyonunda sayılan ve onu diğerlerinden ayıran, 5 kriter nedeniyle zulüm görme riskinin söz konusu olduğu bir kişinin dosyası değildir...” Avustralya İltica Değerlendirme Mahkemesi: “Bu davada Mahkeme, kaçma sakinin Mülteci konvansiyonunda sayılan 5 nedene dayalı zulüm riskinden olduğu kanaatinde bulunmamaktadır” diyerek davaları ret etmiş…

Kimse sıfırdan başlamak istemez

Ülkemize sığınanlardan mülteci olduklarını kanıtlayanlar için ortalama 3 sene gibi çok uzun bir süre gönderilecekleri ülkenin elemelerini geçme ve işlemlerin tamamlanmasını bekleme süreci başlar. Bu süre zarfında sığınmacı, Türkiye tarafından kendisine gösterilen bir kente yaşamak zorunda. Ekonomik ve sosyal hiç bir korumaya sahip değil. Her gün Emniyet Müdürlüğüne giderek 'orada olduğunu' belirtmek için imza atar; şehri terk edemez. Kaçarken yanında getirebildiği para ile de belirsiz bir süre boyunca geçinmek zorundadır. Çoğu gemileri yakarak ülkesini terk etmiş bulunan sığınmacıların, başvurusunun kabul edilmeyeceği korkusu ile geçen bu uzun ve zorlu süreçte, yapabilecekleri tek şey beklerken depresyona girmek ve hayatta kalmaktır…

Özetle bu tür insanlar yanı başımızda ve çok zor koşullarda yaşıyor. Kimse yerini yurdunu kolay kolay terk etmez, köklerini bırakıp her şeye sıfırdan başlama kararını veremez. Yanı başımızdaki renkleri, dilleri, kaderleri, vb. farklı olan mültecilere bir de bu gözle bakın!..

Diğer Yazıları