Milenyum çocukları, 2019 seçimleri ve Atatürk...

İzzet Çapa

İzzet Çapa

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başkanını milenyum çocukları seçecek. Yani 2000 ve 2001 doğumlular. Ve hatta ayı, günü yetişirse 2002’liler...

Şimdilerde daha 16, 17 yaşındalar. Başlarında kavak yelleri esiyor.

Önümüzdeki iki yılda, sırayla 18. yaşlarına basıp, reşit olacaklar.

Ve 2019’daki seçimlerde sandık başına gidip, oy kullanacaklar.

Sayılarının iki milyonu aşacağı tahmin ediliyor.

16 Nisan referandumunda evet oyları, hayırlardan sadece 700 bin fazla çıkmıştı hatırlarsanız.

Bunun üç katı yeni seçmen sandık başında olacak 2019’da. Yani onlar belirleyecek gelecek on yılların Türkiyesi’ni...

2019’da genel ve yerel seçimlerin yanı sıra ilk başkan da seçilecek.

Ülke tarihinde ilk defa bir yılda önümüze üç sandık birden gelecek.

Her şekilde tarihi bir sene, her anlamda tarihi bir seçim süreci sözün özü...

Peki kim bu milenyum çocukları? Neleri sever, neler ister, nasıl bir gelecek düşlerler?

Eminim bu çok önemli seçmen kitlesinin koordinatlarını çözebilmek ve kendi saflarına çekebilmek için bütün partiler müthiş beyin fırtınaları yapıyordur şu günlerde.

Ben de naçizane, ortaya karışık gözlemlerimi yazayım bugün dedim.

Siyasetten pek çakmam ama içimdeki uslanmaz haylaz yüzünden gençleri iyi bilirim.

Buyrun 7 maddede, ana hatlarıyla milenyum çocuklarının profili efendim...

1 - Apolitikler hem de fena halde apolitikler. Siyasetle hiç araları yok. Değil tarihin, maalesef yakın tarihin bile önemli siyasi figürlerini tanımıyorlar. Kimi zaman sokaklarda yapılan anketlere öylesine cevaplar veriyorlar ki; acı acı gülmekten alamıyoruz kendimizi izlerken. Politikadan hoşlanmıyorlar. Daha doğrusu bilmiyorlar, sevmiyorlar, ilgilenmiyorlar...

2 - Okumuyorlar. Hayatı akıllı telefonlardan, internetten öğrenmeye çalışıyorlar. Çünkü gözlerini açtıklarında karşılarında onları buldular. Onlarla büyüdüler. Her sene yeni yeni modeller, albenili sürümler konuldu önlerine. Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar teknoloji bağımlısı haline geldiler, getirildiler. Çekin fişi elektrikten, hepsi apışıp kalacak nerdeyse...

3 - Bireyseller. Ürkütücü şekilde benmerkezciler. Kendilerini bir şekilde kurtarmanın, tabirimi mazur görün yırtmanın peşindeler. Toplumsal idealleri, insanlık adına ütopyaları, evrensel düşleri, hayalleri yok. Hepsi gemisini kurtaran kaptan olmanın peşinde...

4 - Asosyaller çünkü sosyal medyayla iletişim kuruyorlar. Git gide, yüz yüze iletişimden uzaklaşıyorlar. Ellerindeki akıllı telefonlar, laptoplar adeta vücutlarının uzvu haline geldi. Konuşmaktansa yazışmayı, onu da mümkünse 140 karakterde yapmayı tercih ediyorlar.

5 - Muazzam bir teknoloji bombardımanı altında büyüyüp, yetiştiler. Sürat çağında dünyaya gözlerini açtılar. Bu yüzden de hiçbir konuya kolay kolay odaklanamıyorlar. Maalesef çoğunda dikkat eksikliği var ve yine maalesef daha çocuk yaşta biraz da sapır sapır reçete yazan doktorlar yüzünden ilaç bağımlısı oldular.

6 - Bir önceki kuşağa göre çok daha fazla seçeneğin olduğu bir dünyaya açtılar gözlerini. Ve bu yüzden de kolaya alıştılar. Hazır gelsin istiyorlar önlerine her şey. Emek vermek, ısrar etmek, gayret sarf etmek, sabretmek asla yok lügatlarında.

7 - Biliyorum bu yazıyı da okuma zahmetine katlanmayacaklar. Çünkü çoktan 140 karakteri geçti. Keşke aralarından birileri okusa ve beni yerden yere vursa. Keşke çıkıp reddetseler bu söylediklerimi. Üzerimizdeki tarihi sorumluluğun bilincindeyiz, boşuna emanet etmedi bize Atatürk Cumhuriyeti deseler. Bir güzel ağzımın payını verseler. Keşke...

Ve son söz; mea culpa! Yani suçlu benim... Sensin suçlu...

Eğer bu haldeyse gençlerimiz elbette onlar değil bizleriz sorumlu. Zamanın ruhuna bu kadar teslim olduysa ruhlarımız, teknolojiyle hemhal olurken yitip kayboluyorsa insan taraflarımız hepimiz suçlu, hepimiz sorumluyuz...

Peki umutsuz muyum? Hayır! Çünkü biliyorum ki muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Ve yine biliyorum ki bu Cumhuriyeti kuran mavi gözlü dev, muazzam bir asker, müthiş bir devrimci, tarihe damgasını vuran bir devlet adamı olduğu kadar her zaman biraz da çocuktur...

Not: Bu yazı benim kişisel gözlerim ve fikirlerim dışında hiçbir bilimsel kaynağa dayanmamaktadır.

Diğer Yazıları