İtalya Seferi

Hüseyin Kaya

Hüseyin Kaya

Sayın Cumhurbaşkanımız İtalya seferine çıktı. Roma'ya uğrayacak mı bilmem ama şu an Vatikan'da papayla görüşüyor.

Gerçekte Vatikan ziyareti olarak görülen bu geziyi “İtalya seferi” olarak adlandırmam bir hamaset değildir.

Doğrusu Vatikan küçük bir devlet olma vasfıyla bütün Avrupa Devletlerinin merkezidir ve tamamı üzerinde hüküm sahibidir. Gerçekte bütün devletlerin temsil edildiği yerdir. Avrupa Birliği'nin de merkezidir.

Avrupa tarihi bize bunun böyle olduğunu açıkça gösteriyor.

Vatikan'da bizi sadece bir Türkiye Cumhuriyeti olarak görmeyecek kadar gerçeklerin farkında olan en ciddi merkezdir.

O halde yeryüzünün bir kaç merkez gücünden ikisi bir görüşme halindedir diyebiliriz.

Bu nedenle sıradan bir ziyaret değildir.Aslında bu ziyaret bulunduğumuz siyasi şartların fevkinde bir öneme haizdir.

Her ne kadar bazı önemli konularda bu önemi ıskalıyorsak da en azından Cumhurbaşkanı'nın ruh ve duygu dünyası bu önemi genel itibariyle sürdürüyor.

İçerik olarak da bu öneme haiz bir çalışmanın daha derli toplu yapılacağı zamanlar da yakındır.Bunun için Vatikan öğretisinin zihinlerde ve birikimlerde aşıldığını ispatlayan ajanlara(görevli yardımcılara)ihtiyaç vardır.

Görüşmede sembolik olarak bir denge gösterilmesi anlamında Papanın oturduğu sandalye ile Cumhurbaşkanı’nın oturduğu sandalyenin aynısı tercih edilmiş.Sembolizminde aşılacağı “ferman”düzeyine gelineceği temennisiyle.Bu yeryüzü barışının garantisi olacaktır inşallah.

SEBEPLER VARDIR YAŞAM SUNAR

Tanrı tanımazlık insanın,insan olma halinin reddinden başka nedir ki?

Buna rağmen haliki Rahman kuluna mühlet verir.

Kulunun vazgeçmeyeceğinin bilgisine sahipken merhametinin gereğini yapar Allah (c.c).

Ve bu “Umulur ki”diye kodlanır aklın ve yaşamın rehberi Kelamullah’ta.

Ankara’nın soğuğuna bir de yoksulluk eklenince idealist olmanın,bildiğinden vazgeçmemenin nasıl zor bir şeyi üstlenmek olduğunu bir kez daha hatırladım bugünlerde.

Sebebi Rahmetli Esat Hocamızın vefatının sene-i devriyesi elbette.

Öz Elif sitesi Ankara’nın doksanlı yıllarda iç huzurunun bir kalesi gibi gelirdi bize.Esat Hoca’nın peryodik hadis sohbetlerini kaçırmazdım.Kurumsal ve sosyolojik anlamda Esat Hoca’nın etrafındaki yapı olan Hakyol grubuna dahil olmadım. Hakyolcu olmadım demek daha doğrusu.Bir süre Erbakan Hocamızla görünürde yaşanan ihtilaf nedeniyle bazı kırılımalar olduysa da bu iki hak davanın güzel insanının iç dünyalarında birbirlerine dua ettiğine inanıyorum.Bu inancımın her iki yol üzere olanlarca da paylaşılması temennisindeyim.Hayat dediğiniz nedir ki?

Herşey terkedip gitmek üzere bize gelir.

Lakin Esat Hoca’nın o hep huzur veren bir güzel pınar suyu kıvamındaki ses tonuyla yapmış olduğu sohbetlerden lezzet aldım.Peygamberin bir nevi hayatını o samimiyeti aşmayan başka amaç hedeflemeyen sohbetlerinde sürdürdüm.Ve şimdi yaşın elliye dayandığı bugünlerde o yumuşak nidayı tekrar tekrar duyarak hadisleri okuyorum.Bu vesileyle memleketinden çok uzaklarda vefat eden bence şehit edilen Hocamıza Rabbim rahmet eylesin.

Doğrusu şimdi devam ediyor mudur bilmem ama bizim imam-hatipte okuduğumuz zamanda 40 hadis ezberlemeden ve hutbe irad etmeden mezun olunmazdı.Benim ezberlediğim hadisler içerisinde en çok hoşuma giden hadisin yorumunuda en güzel haliyle dinlediğimi hatırlıyorum.

O zamanlar gençtim ve korkunç derecede aşıktım.Bu hadisin bana o zamandan beri arkadaşlık ettiğine inanıyorum.Ve 40 hadisin en uzunu olmasına rağmen ilk bu hadisi ezberlemiştim.

İşte bu hadis şudur ve neredeyse bu hadisle yeni bir toplum inşa edebiliriz diye tekrarlıyorum.

Ebu Hüreyre Radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber (SAV)şöyle buyurdu:


"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:

- Adil devlet başkanı,
- Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
- Kalbi mescitlere bağlı Müslüman,
- Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
- Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit,
-Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
- Tenhada Allah'ı anıp göz yaşı döken kişi."

Madem söz insan sözlerininin en güzeli hadise geldi ve sözün en güzelini söyleyenden bahsediyoruz biraz daha devam edelim.

İddia ediyorum bir kez daha ki eğer bu hadis toplumuzda yaşayan bir düstur olsaydı.

Ne kutuplaşma olurdu, ne darbe olurdu, ne ihtiyaç sahibi olurdu ne şiddet ve geçimsizlik yaşayan aile ne de devletin ve milletin temeli olan adaletsizlik olurdu.

Diyanet'e ve belediyelere önerim bu hadisi şerifi şehrin merkezi yerlerinde reklam panolarında gösterilmesidir.

Diğer Yazıları