İlk Türk sosyalisti Hüseyin Hilmi ve İstanbul’da ilk 1 Mayıs kutlaması

İlhami Yangın

İlhami Yangın

Komünizmin ilk bildirgesi olan “Komünist Manifesto” 21 Şubat 1848 tarihinde yayımlandı.

3 gün sonra (24 Şubat 1848), Fransa’da ortaya çıkan isyan dalgası son hızla bütün Avrupa’yı kapladı.

İsyanların patlaması ve kısa sürede yayılması Avrupa’nın genel durumu ile ilgiliydi (şehirlerdeki nüfus yoğunluğu, salgın hastalıklar, kıtlık vb). Farklı sebeplerle başlamış olsa dahi, 1848 devrimleri kısa zamanda -özellikle Fransa’da- sosyalist bir ihtilâle dönüşme seyrine girdi.

*

1848 ihtilâlleri ile ilgili haberler ilk olarak, Türk basın tarihinin ilk özel Türkçe gazetesi olarak kabul edilen Ceride-i Havadis’te yayınlandı.

Ceride-i Havadis’te 1848 ihtilâlleri ile ilgili şu haberleri görüyoruz:

Viyana Amelesinin Askerle Çatışması (No. 402); Avrupa’da Hudûs Eyliyen İnkılabât (No. 403); Komünizm, Blanqui, Louis Blanc vs. ve 1848 İhtilâli Hakkında Mufassal Malûmat (No. 405); Komünizm (No. 407); Viyana İhtilâli (No. 410-411); Viyana, Berlin, Münih (No. 412); Blum ve Viyana İhtilâli (No. 415-418); Ledru Rollin, Komünistler (No. 424-425); Paris İhtilâli (No. 426); İhtilâlcilerin Muhakemesi (No. 427- 429); Viyana İhtilâli (No. 431); Leroux ve Proudhon (No. 432); Blanqui, Raspail ve Arkadaşları; Belçika’da İhtilâl Teşebbüsü (No. 433); Raspail ve Ledru Rollin (No. 435); Ledru Rollin (No. 443); Paris İhtilâli (No. 466); Alman İhtilâlcileri, Paris İhtilâlcileri (No. 447); Ledru Rollin (No. 450-451-453-456-458-461-498); İhtilâlcilerin Affı (No. 455-459); Fransa’da İhtilâlciler (No. 462); Af Edilenler (No. 466); Sosyalist Takımı (No. 482); Sosyalist Takımının Toplantı Yerlerinin Kapatılması (No. 483-484); Kulüplerin Kapatılması ve Sosyalistler (No. 485); Avusturya’da İhtilâl, Yahudilerin İhtilâli Finanse Edişi, Macar İhtilâlcilerin Affı (No. 494).

Dikkat ederseniz, sosyalizmle ilgili ilk haberler genellikle ihtilâl, çatışma, tutuklanma, af gibi adlî vakalarla ilgilidir.

Ardından, “Enternasyonalist adlı asiler şirketinin reisi Karl Marx” hakkında haberler gelmeye başladı. Bu tür olumsuz haberleri yapan, Osmanlı Devleti’nin resmî gazetesi olan ve esas olarak devletin görüşlerini yansıtan Takvim-i Vekayi idi.

“Dinsiz Avrupa'da “iştirakçilik” (ortakçılık) adında yeni bir mezhep çıktığı Osmanlı halkı arasında yayıldı.

Enternasyonal “Fesat Cemiyeti”nin reisi Karl Marx, “İştirak-i Emval ve İyal” (Mülk ve kadın ortaklığı) mezhebinin kurucusuydu.

Bu “bozuk fikirlerin” Müslüman Osmanlı toplumunu nasıl olsa etkilemeyeceğini düşünen dindar kesim, “kâfir Avrupa”nın başına belâ olan “İştirakiyun”a ve “Enternasyonal adındaki şer cemiyetinin reisi Karl Marx”a sempati beslemeye başladı.

1mayiskutlama

Namık Kemal’in yakın arkadaşı Mehmet Kayazade Reşat Bey, İbret gazetesinde (5 Haziran 1871) Komün taraftarlarını savunmaya girişti.

Kayazade Reşat, sosyalizm eleştirisi yapan bazı gazetelere ve yazarlara kızarak, “Devair-i Belediye Tarafdaranı” başlıklı yazısında şunları yazıyor:

“Burada söylediğini bilmemek ve bilmediğini söylemek illetine müptela olan bazı ukalânın neşriyatına bakarak Paris’in İhtilâl-i Ahirine sebep Devair-i Belediye Tarafdâranını İştirak-i Emval ve İyal (Mülk ve kadın ortaklığı) mezhebine zannolmuş gördüm.

Vakıa, Komün maddesinden türemiş olan Komünist kelimesi İştirak-i Emval ve İyal-i fikr-i fasidinde bulunan bir iki bedbahta isim olmuş ise de bunun tamim ile Komün tarafdaranına dahi komünist demek ve komünist ile komünalisti fark edemeyecek kadar Fransızca bilmeden Fransa’nın ahvali hakkında beyan-ı mütalaaya kalkışmak cehaletten hâsıl olma gayet maskara bir cesarettir.”

*

(Fransızcada, Halk Meclisi ve Belediye sözcükleri Komün olarak adlandırıldığından ve Paris Komünü çalışmalarını belediye binasında sürdürdü için, Osmanlı döneminde komün daha çok belediye olarak anılageldi. Komünistlere de “Belediye taraftarı” denildi.)

*

Osmanlı aydınları konuyu tartışadursun, İslâmcı kesim olaya noktayı koydu... İslâmcı yazarlar, “İştirakiyun Mezhebi”nin topluma yanlış anlatıldığı öne sürüyordu: Aslında bu “beyazı siyah olarak tarif etmek” gibi bir şeydi, “İştirakiyun” İslâm dininin direği olan zekâtın modernleştirilmiş haliydi. Sosyalizminin öngördüğü toplum düzeni, Kur'an-ı Kerim'in gösterdiği ve Hazreti Muhammed'in uyguladığı ehl-i soffe'nin (Özel evi olmayıp Kâbe'nin misafirhanesinde yatıp kalkan ve orada ortak kurulan sofradan yemek yiyen kişiler) yaşadığı hayattı.

Hulâsa, “gâvurlar hidayete ermişti.” İştirakiyun mezhebinin nur yüzlü aksakallı mürşidi Karl Marx’ın fotoğrafı her şeyi anlatıyordu.

1mayisbrosur_1

Osmanlı tebaası gayr-ı müslimler tartışmaya girmekten geri durmadı...

İştirakiyun en evvel Hazreti İsa tarafından vaaz ve tesis olmuştu. Roma’nın, milyonlarını esirlerinin tırnakları ile kazanan zalim ulularına karşı İştirakiyun teşkil ve tertip edilmişti. Hıristiyanlık dininin asıl maksadı İştirakiyun’du.

Yahudiler durur mu?

Onlar da, klasik, “Hazreti Musa” ve “Firavun” örneğini ortaya attı; Yahudilik dininin sinesinde yer alan İştirakiyun “modern çağın putlarını yıkmak için gönderilmişti.”

*

Oysa, “Enternasyonal Cemiyetinin müessisi” Karl Marx, oluşturduğu fikirlerinin odağına “Darwinizm” ve “Materyalizmi” yerleştirmiş; üstelik, “din kitlelerin afyonudur” diye, kestirip atmıştı.

İştirakçi Hilmi

İlk Türk sosyalisti Hüseyin Hilmi Bey’di. Sosyalizm, halk arasında iştirakçilik olarak isimlendirildiği için, Hüseyin Hilmi Bey’e “İştirakçi Hilmi” denildi.

Sosyalist fikirleri savunan İştirak dergisini (1910) çıkartan Hilmi Bey, ilk Türk sosyalist partisi olan Osmanlı Sosyalist Fırkası’nı kurdu ve umumî kâtibi (genel başkan) oldu.

Kurduğu gazeteler, dergiler, partiler ardı ardına kapanan İştirakçi Hilmi, İttihat ve Terakki yönetimi tarafından hapse atıldı, defalarca sürgüne gönderildi. İştirakçi Hilmi baskılardan yılmadığı gibi çalışmalarını ara vermeden sürdürdü. Nihayet, genel grev yapacak güce erişti.

istirakicihilmi1

1 Mayıs 1921 tarihinde Amele Bayramı olması münasebetiyle Hüseyin Hilmi hemen hemen İstanbul’un bütün işçileri için o günü tatil ilân ettirdi. Özellikle, Şirket-i Hayriye, Seyrüsefain, Haliç İdaresi ve Tramvay kumpanyasında çalışanların hepsi tatil yaptı ve Amele Bayramını kutladı.

Dönemin en etkili yayın organı olan Alemdar gazetesi, 1 Mayıs 1921 tarihli nüshasında, 1 Mayıs Amele Bayramı mevzuunda bir başyazı yayımladı.

Başyazıda, 1 Mayıs’ın manası anlatıldıktan sonra şunlar yazıyor:

“Haber aldığımıza göre Türkiye Sosyalist Fırkası bugün 1 Mayıs Bayramı’nı memleketimizde ilk defa mevki-i fiile vaz’a karar vermiştir. Şayân-ı takdir ve teşekkürdür ki fırka, ahval ve vaziyet-i siyasîyeyi nazar-ı dikkate alarak fazla nümayişlerden içtinab etmek, münakalâtı da bir dereceye kadar temin etmek suretiyle isbat-ı kiyaset ediyor. Türkiye’de sosyalizmin bu suretle ve yalnız muavenet ve müzaheret-i mütekabile esasına riayetten ibaret olarak tezahür eylemekte olması umumun takdir ve teveccühünü celb ediyor.”

istirakicihilmi2

Alemdar gazetesi aynı sayıda Türkiye Sosyalist Fırkası'nın şu bildirisini de yayınlıyor:

“Bil’ûmum İstanbul Amelesine

Türkiye Sosyalist Fırkası

Mayıs’ın 1. Pazar günü amelenin en mukaddes (Bayram) günüdür. Bu mukaddes bayramın tes’idi bütün amele için bir vazifedir ve bu yevm-i mes’ud şerefine müsaedat-ı kanuniyet dairesinde amele istirahat haklarını muhafaza edebilirler. Kavanin-i devlete riayeti ve âsâyiş-i memleketi daima nazar-ı dikkatten dûr tutmamağı büyük bir vazife edindiğini tarih-i teşekkülünden beri vuku bulan bütün harekât ve teşebbüsatıyla ispat eylemiş olan Fırka, inzibat-ı memleketle alâkadar olan tenvirat-ı elektrikiye amelesinin çalışmalarına muvafakat ve müsaade eylemiştir.”

*

İştirakçi Hilmi 1 Mayıs Amele Bayramı münasebetiyle parti merkezinde bayramlaşıldıktan sonra üç arkadaşını yanına alarak Sadrazam’ı ziyaret etmiştir:

“Resmî kabulün icrasını müteakip mavi amele gömleklerini ve kırmızı kravatlarını lâbis oldukları halde fırka reisi Hilmi Beyle üç murahhas Bâbıâli’ye azimetle Sadrazam Paşa’yı ziyaret etmişler”dir.

*

Kendisi de, İştirakçi Hilmi gibi, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne muhalefet nedeniyle Sinop, Çorum, Ankara, Bilecik'e sürgün olarak gönderilen ünlü yazar Refik Halit Karay, 1 Mayıs dolayısıyla, “İştirakçi” başlıklı yazısında şunları kaleme alıyor:

“İştirakçi

Evvelki gün, 1 Mayıs, İstanbul’da ilk defa olarak amele bayramı yapılmış, şirket ve Haliç vapurları, tramvaylar, fabrikalar işlememiş. Bunu haber aldığım vakit, kendi kendime:

-Kimbilir İştirakçi şimdi ne memnundur, etekleri zil çalar!

Dedim ve tanıdıklarımın arasında gayesine eren bu yegâne bahtiyar adamı, tâ yüreğimin içinden, samimiyetle tebrik ve takdir ettim. Oniki senedir menfa, mahpus muzayeka içinde o buna, bugüne, bu Bir Mayısın te’sidine çalışmıştı. Onun için mesnet, fırka, ikbal, saadet ve gaye bir tek kelime ve bir tek hareketle hülâsa ediliyordu: Bunun, bugünün, bu bir Mayısın memlekette kabul ve temini.

İşte evvelki gün İştirakçi buna erdi, bugünü gördü. Bu bir Mayıs, sevincinden yüreği şişmiş, gözleri parıltılı ve çehresi kırmızı memleketinde, kendi sâyinin ve kendi mukavemetinin tesirile ilk defa olarak tes’it etti.

Ben onu, birinci defa nerede, nasıl, kimlerin delâletiyle tanımıştım? Şimdi pek iyi hatırlamıyorum. Yalnız İzmirli arkadaşların, belki Yakubun, Şahabın veya Bahanın yanlarında görmüştüm. Upuzun, dimdik boylu, kadife kalpaklı, kırmızı yelekli, haşin, abus çehreli bir kaba adam.. Herkese, hepimize ilk gördüğünde:

-Arkadaş, sen!

Diye hitap ediyor ve ikide birde:

-Cepte metelik kalmadı!

Şikâyetiyle iş yapmak, gazete çıkartmak lüzumundan dem vuruyordu. Haliyle
belliydi ki, gazeteciliğe, fırkacılığa pek can atmakla beraber, öyle ilim, edebiyat, siyaset, okuma, yazma adamı değildi; meğerse ne yaman bir iş adamı imiş.. Bunu evvelki gün işlemiyen vapurlar, yürümeyen tramvaylar, bacaları tütmeyen fabrikalarla, menfi bir tarzda, herkese, hepimize itirazsız ispat etti!

İştirakçiyi siyasi bir facia bana daha iyi tanıtmıştı: İttihatçılar Ahmet Samim’i vurdukları zaman arkadaşları, muazzez hâtırasını ve bu menfur cinayeti halkın dimağına kayıt için bir gazete, bir nüsha çıkarmak arzusuna düşmüşlerdi. Bunun içine resimleri, vasiyetnamesi ve bazı makaleleri, mektupları konacaktı. Son saatte herkes korktu ve bu gazete fikrinin etrafından kaçıştı. Yalnız Kıbrıslı Şevket ve Halit Beylerle ben kalmıştım. Biz sebat ediyor ve bunu dercedebilecek bir matbaa arıyorduk. Bu esnada İştirakçi karşımıza çıktı:

-Hazırlayın siz yazıları, verin bana, bizim 'İştirak' ne güne duruyor, basarız! Dedi ve ilâve etti:

-Cepte metelik kalmadı!

O zamanki teşkilâtlı ve gözü açık hükûmetin bütün tedbirlerine rağmen 'İştirak'

basıldı. Akşam üzeri vapura girdiğim zaman bütün salonlarda herkesin elinde bir 'İştirak' vardı. Hâlbuki hükûmet toplanması ve faillerin tevkifi için emir vermişti. Nitekim Şevket Bey’le İştirakçi Hilmi Bey tevkif olundu. İştirakçi:

-Hepsini ben yazdım, ben bastım, faili yalnız benim!

Diye bağırıyordu. Onun bu kaçıncı hapsi, kaçıncı tevkifi idi? Meşruti idare, Mahmut Şevket Paşa vak’asından çok sene evvel, Birinci Meclisi Meb’usan zamanında 3, 4 genci Kastamonu’ya sürmüştü, İştirakçi de bunlar meyanında idi. Menfa haricinde, İstanbul’da geçirdiği her ay, muhakkak onu polisler arar ve askerler Bekirağa bölüğüne tıkardı. Artık oranın gediklisi olmuştu. Bir yırtık muşamba bavulu daima mahbese girmek için hazır dururdu. Polis gelip de:

-Birazcık karakola gelir misiniz?

Der demez İştirakçi;

-Anladık arkadaş, hele dur, şu bavulu alalım!

Der, bavulunu alır ve pek iyi öğrendiği, ezber bildiği yollardan kemali vakarla,
Avrupa seyahatine çıkan bir harp zengini tavrı ve edâsiyle, lâkayıt geçip zindana girerdi. Ara sıra divanı harp huzuruna çıkardı. Bazen nazırlara da mülâkat ettiği olurdu. Hepsine:

-Sen!

Diye hitap eder ve hemen hemen her cümlesi:

-Cepte metelik kalmadı.

Pelesengi ile biterdi. Yerden selâmlayan oturma, ön kavuşturma, 'Allah
ömürler versin!', 'Zâtı âliniz', 'bendeniz' vesaire büsbütün yabancıydı. Bir:

-Merhaba! Bilir ve bir de 'eyvallah' derdi. İşte o kadar. Meselâ 8-10 gün yattı
mı, bir gün kalkar, hapishane müdürünün karşısına çıkar:

-Artık ne olacaksa olsa, divanı harbe mi çıkacağız, sürgüne mi gideceğiz,
bitiriniz. Zira cepte metelik kalmadı.

Derdi, bu laubali, mert tavır hoşa gider, ciheti askeriye onu daima tahliye, fakat
Talât yakasını bırakmaz, vesileler bulup onu tekrar Bekirağa bölüğüne tıkardı. Bu mütemadi mahpus sergüzeştlerine rağmen 'İştirak' fasılalarla intişardan geri kalmadı. İştirakçi Fransız reisi iştirakiyunu (Jaures) ile muhabere ve mütalâa ederdi. Aklına koymuştu: İlle Avrupa’ya gidecek ve sosyalist fırkalarla münasebet geliştirecekti. Bir

gün o muradına da erdi ve Paris yolunu tuttu. (Jaures) onu karşısına almış tercüman vasıtasiyle uzun uzun konuşmuş, pek memnun kalmış ve Türk Sosyalistleri mümessili olarak deftere ismini kaydetmişti. Ah, muhakkak ki, o bir sosyalistti. Kırmızı yeleği ne mahpeste, ne menfada, ne seyahatte hiçbir an, hiçbir zaman göğsünü terk etmemişti.
İstanbul’da Mahmut Şevket Paşa vak’ası olurken İştirakçi Fransız sosyalistleriyle hembezm ve hoşsohbet olmaktan mağrur, geri, memleketine dönüyordu. Fakat yolda parası bu defa sureti katiyede tükenmiş, cebinde hakikaten metelik kalmamıştı! İştirakçi bakiyei seyahatini ancak Viyana Sefiri Hüseyin Hilmi Paşa ile olan şiddetli bir mülâkatı sayesinde ikmal edebilmişti. İşte böyle, kesesi boş, lâkin zihni dolu, memnun ve mağrur Sirkeci rıhtımına inerken bermutad, bir sivil yanına yaklaşmış ve kulağına:

-Biraz karakola teşrif eder misiniz?

Demişti. İştirakçinin mahut bavulu zaten elindeydi:

-Anlaşıldı arkadaş, demişti, bavulum işte hazır, düş önüme!
Bu gidişle tâ Sinop’a kadar gelmişti.

İştirakçi öyle İttihat ve Terakki, Hürriyet ve İtilâf Fırkalarıyla alâkadar olmaz, darbesi hükûmetlere, suikastlere iştirâk etmez, kendi fırkasından, kendi gazetesinden başkasına metelik vermezdi. İki sene Sinop’ta münzevi ve sakin kırlarda dolaştı, durdu. Her günün siyasetiyle alışverişi yoktu. Başında kadife kalpağı, göğsünde kırmızı yeleği, eğlence ve keyiflerden müçtenip, kendi halinde gezer ve hükûmetin verdiği 5 kuruş yevmiye ile geçinerek kimseye minnet etmezdi.

Derken İştirakçiye de benim gibi Çorum yolu görünmüştü. Çorum’da bana sık sık gelir, sobanın başına geçer, arzularını, emellerini teşrih ederdi:

-Ah, derdi, 1 Mayıs bayramı... Onu amele ile beraber ne zaman yapabileceğim!

Bu esnada bizim bayramlar gelirdi. Şeker bayramları, Kurban bayramları.. Onu tebrik edenlere:

-Arkadaş, derdi, benim bayramım bir Mayısta.. O günü gel de koklaşalım.

Anadolu halkı bu garip cevaptan bir şey anlamaz, yan yan bakıp başını sallayarak bayramı bayramına uymayan bu acaip adamdan uzak kaçardı.

İştirakçi, 1 Mayısta kırmızı yeleğine ilâveten bir de kırmızı boyunbağı takar, yakasına da gelincik iliştirir, bir başına o günü tes’it ederdi.

Derken Çorum’dan menfasını Balâ kasabasına naklettiler. Mütarekeye kadar, zannederim hayatını orada, bu kuş uçmaz, kervan geçmez yüce dağ başında geçirdi. Hiç şüphesiz bir gün gelip de Mayıs bayramını bayramını tes’it edebilmek hülyasiyle...

İşte o gün nihayet geldi; İştirakçi, evveli gün işlemeyen vapurlara, tütmeyen bacalara ve kırlarda şadü handan dolaşan amelelerini seyrederek 1 Mayısı nihayet istediği gibi tes’it etti. Hem de Paskalyaya ve açık havaya tesadüf etmek sureti ile en şaşaalı bir tarzda.

Masallarda olduğu gibi o muradına erdi, şimdi biz geçelim kerevetine! Fakat bakalım, bu bayramın sonu nasıl gelecek.”

Diğer Yazıları