Hollywood senaristlerine bir önerim var

Mete Yarar

Mete Yarar

Hollywood filmlerinde çok sık rastlanan bir söylem vardır... Teröristler uçak kaçırır veya rehine alır sonra da Amerikan başkanından, devletinden bir şey isterler. Sonraki sahnelerde de çoğunlukla Amerikan başkanlarının o ünlü sözü kulaklarda çınlar: Biz teröristlerle asla pazarlık yapmayız!

Artık bu sahneleri izlediğimde, bu konuşmayı duyduğumda beni bir gülme alıyor...

Düşünsenize... “Bedel öderiz, biz ölürüz bunun için gerekirse Amerika’nın tamamı ölür ama biz asla teröristle pazarlık yapmayız, bunu tarihe not olarak düşemeyiz” diye diyaloglar söylendikçe, artık Türkiye olarak hep beraber kahkaha atarak gülüyoruzdur!

Çünkü ABD, bırakın teröristlerle pazarlık yapmayı, gelinen noktada o teröristlerle işbirliği yapmaya başladı. Bir terörist örgütü başka bir terörist örgütle temizleme, belli bir alanın kontrolünü sağlamak için silahlandırma, o bölgede yapılandırma hatta gerekirse o terörist örgüte bir otonom bölgeyi ilan ettirme noktasına getirdiler. Keşke sadece pazarlık yapsalardı.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı Trump ile yaptığı bir telefon görüşmesini hatırlatmakta yarar var. Aşağı yukarı hepiniz bu görüşmeyi zaten hatırlıyorsunuzdur.

ABD Başkanı’na, PYD’nin PKK’nın uzantısı olduğunun bir kez daha vurgulanarak hatırlatıldığı telefon görüşmesi...

Sayın Cumhurbaşkanı, görüşmenin tam ortasında "ABD’nin PYD’ye silah gönderildiği, bu silahların Türkiye’de kullanıldığı, PKK’nın bir terör örgütü olduğu, bir terör örgütünü temizlemek için başka bir terör örgütünü kullanmanın dünyanın en büyük suçlarından bir tanesi olduğunun" altını çiziyordu.

Trump duruyor, etrafındaki danışmanlarına dönüyor ve “Biz böyle bir şey mi yapıyorduk?” diyordu. Onlar da başlarıyla onaylıyordu. Bunun üzerine Trump, Sayın Cumhurbaşkanı’na cevaben “Böyle aptalca bir iş olmayacağını, bir daha da yapılmayacağını” söylüyordu.

Evet, çok ilginçtir ama bu yaşanan iki tane olay artık Hollywood senaryolarının düzeltilmesinin gerekliliğini de gösteriyor. Artık dünyanın herhangi bir ülkesinde bu sahne seyredildiğinde bütün seyirciler aynı şeyi söyleyecek; “Yalan... Bırakın teröristlerle pazarlık etmeyi, siz işbirliği bile yapıyorsunuz!”

Ben Hollywood’daki senaryo yazarlarına yeni bir metin göndereyim, bundan sonra bu düzenlemeleri o şekilde yapsınlar. Mesela bir rehin alma durumu olduğunu varsayalım...

Örneğin DAEŞ’lilerin rehin aldığı önemli bir kişi olsun ve ABD başkanı burada devreye girmek zorunda kalsın. Aralarında aynen şöyle bir konuşma geçerdi herhalde:

- Bizden ne istiyorsunuz?

Terörist sayardı:

- Araba, ev, bir uçak, 10 milyon dolar ve şu ülkeye kadar gitmek istiyorum.

Bu sözlerden sonra Amerikalılar şunu söylerdi:

- Üzerine bizim verebileceğimiz başka bir şey var mı?

Çünkü, en son yaşadığımız olayı bir kez daha hatırlayalım mı beraber?

Rakka’da teröristler kuşatılıp etkisiz hale getirilecekleri bir yerde operasyon durduruluyor, araya başka bir terör örgütü olan PYD giriyor, DAEŞ’lilere “Kendilerini ve ailelerini aslında buradan sağ-salim çıkartabileceklerini” hatta beklemedikleri kadar ilginç bir şekilde “Silahlarını da yanlarında götürebileceklerini” söylüyordu.

Ama şartları vardı: Başka gizli anlaşmalar yapılıyor ve Afrin’e, Münbiç’e gelmek, yani onların safına geçmeleri isteniyordu.

Evet senaryo böyle olsa daha gerçekçi ve doğru olur. Çünkü hayatın gerçekliği bu. Bir ülkenin bu pozisyona düşmüş olması ve yine bu ülkenin dünyada “demokrasiyi savunma” iddiasında bulunması çok kahredici. Yalnızca bizim için geçerli değil bu. Dünyanın her tarafında ABD’ye bakışı kökünden sarsan da bir gelişmedir bu.

Çok değer verdiğim bir arkadaşım var. Özellikle dış diplomasiyi çok iyi bilen, devletler hukuku ve ilişkiler açısında da çok deneyimli bir diplomattı.

Kullandığı çok önemli bir tanım vardı: “Devletler arasında her şey yazılı olarak yapılmaz. Devlet başkanlarının hukuk ve diplomasi nezdinde vermiş olduğu sözler de aslında devletleri bağlar. Bu sözler tutulmadığında o ikili ilişkileri yazılı ilişkilerden çok daha kötü noktalara götürür.”

Son dönemlerde yaşananlara baktığımızda sizce ABD’nin düştüğü durum ne? Yalnızca bize verdiği sözleri mi tutmuyor yoksa dünyanın herhangi bir yerindeki başka bir ülkeye de aynı şeyi mi yapıyor?

Sorun yalnızca bizim sorunumuz değil. Evet, bizim kendi verdiğimiz sözleri tutan, tutarlı bir ülke olmaktan başka bir şansımız yok. Bugüne kadar bundan da vazgeçmedik. Bedel ödedik ama bir kez bile vazgeçmedik. Gelin hepimiz Hollywood’da çekilen bu filmlere gülmeye devam edelim.

“Teröristlerle pazarlık yapılmaz, onlara açık çek verilir” diye de düzeltelim.

Diğer Yazıları