Göç, sığınma ve insanlık

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Prof. Dr. B. Zakir Avşar

Geçtiğimiz günlerde Samsun’da Canik Belediyesi ve History Studies Dergisi tarafından çok önemli bir uluslararası sempozyum gerçekleştirildi. Dünyanın ve Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden ikiyüzü aşkın akademisyen bütün yönleriyle, tarihsel dönemleriyle ve ayrıntılarıyla göç ve sığınma hareketlerini ele aldılar, tebliğlerini sundular. Pek çok salonda gerçekleşen tebliğlerin hepsini fiziken dinleme imkanı yoktu ama, yakın bir zamanda kitaplaşacağı için umut ediyorum ki, ben de, benimi gibi ilgi duyanlarda da tüm bildirilere vakıf olacaklardır.

Göç meselesi bizim için çok önemlidir. Türkiye tarihin her döneminde göç ve sığınma hareketlerinin tam da göbeğinde yer almıştır. Bu coğrafyadan maalesef savaşlar, yokluklar, kıtlıklar, afetler eksik olmamıştır. Her bir felaket ile birlikte normalin üzerinde bir insan hareketi gerçekleşmiş; bazı yerleşim yerleri boşalırken, bazıları da o dönemin şartlarının üzerinde bir nüfusu barındırmak durumunda kalmıştır.

1980’li yıllarda Bulgaristan’dan Jivkov zulmünden, akabinda Yugoslavya’nın parçalanması ve iç savaşla birlikte Bosna başta olmak üzere Balkanlardan, Irak’ta Saddam’ın kimyasal gazlarından kaçanlara ev sahipliği yapan Türkiye, beş yılı aşan bir süreden beri Suriye’de devam etmekte olan iç savaşın mağdurlarına da ev sahipliği yapmaktadır.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan ve zaman zaman da yetkili mercilerce telaffuz edilen sayılar inanılmaz büyüklüktedir. Şu anda Türkiye’de 3.5 milyonun üzerinde sığınmacı bulunmaktadır. Bunların çok önemli bir bölümü (üç milyonun üzerinde) Suriye’den gelenlerdir. Hemen her ilimizde sığınmacı yaşamaktadır. Bunlara sarfedilen toplam kaynak ise AFAD verilerine göre 25 milyor doları bulmuştur. Sığınmacıların yıllar içinde Türkiye’de doğan çocuklarının bile nüfusu 200 bine ulaşmıştır.

Batı ve ABD sığınmacıların kendi topraklarından uzak olmaları için olağanüstü önlemler almaktadır. Türkiye ile yapılan geri kabul anlaşmaları da bu amaca yöneliktir. Dünyanın bu kısmı yanarken, kendilerine hiçbir şekilde sıkıntı, dert, tasa bulaşmasın diye her türlü yola başvurmaktan geri durmamaktadırlar.

Suriye’deki ateşi söndürmek, barışı yeniden tesis etmek için attığımız her adımda bir başka engelle karşımıza çıkıyorlar. Rakka harekatının şimdi de Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edecek şekilde PYD ile birlikte gerçekleştirilmesi ve buna da Türkiye’nin mehmetçikle katkı vermesi için olağanüstü bir baskı yapılmaktadır.

Kuşkusuz ki, Türkiye bu neviden baskılara boyun eğmeyecek kadar güçlüdür ve Türkiye’ye rağmen PYD/PKK ile işbirliği sonsuza kadar sürdürülemez. Ancak bu yolda yapılan her girişim maalesef yıllardan beri savaşın en büyük mağdurları olan sığınmacıların sıkınıtlarını artırmaktan ve Türkiye’ye olan maliyetlerini yükseltmekten öte bir netice doğurmayacaktır.

Türkiye’nin geçtiğimiz süreçte sıklıkla dile getirdiği gibi, barışın önünde bariyerler oluşturanların, bu insanların mağduriyetlerini sürekli kılmaya uğraşanların bu işin insani bedelini de bir şekilde göğüsleyebilmeleri gerekmektedir.

Türkiye’nin aleyhine neticeler verdiği gibi Suriyelileri de büyük sıkıntılara sokan batıya sığınma girişimlerine getirilen kısıtların Türkiye üzerinden engellenmesi de batının soruna olan ilgisini ve empatisini yok etmektedir.

Kendi ülkelerindeki küçük sayılardaki mültecileri bile büyük bir problem olarak gören batılı ülkelerin Türkiye’deki milyonlarca sığınmacıyı görmezden gelmeleri ise işin bir başka trajik boyutuna işaret etmektedir.

Bu standartsızlığın önüne geçilmesi gereklidir. Türkiye’nin de artık tüm dünyaya bu meseleyi anlatabilme kabiliyeitne erişmesi lazımdır. Katlandığı onca fedakarlığa, batı ile büyük sığınmacı kitleleri arasında oluşturduğu bariyere rağmen Türkiye’nin hala anlaşılamaması, Suriye endeksli sorunlarda yalnızlaştırılması, DAEŞ’e karşı mücadelede dahi yeterince destek bulamaması batının sığ, bencil yaklaşımlarının en tipik örnekleridir.

Artık epeyce uzayan, uzadıkça tadı kaçan ve sıkıntıları derinleştirip küresel boyuta taşıyan Suriye iç savaşının biran önce bitmesi dünyayı da rahatlatacak, küresel terörizmin hezimete uğramasına katkı sağlayacaktır.

Diğer Yazıları